Algerian diversity in human structure and its size has contributed alot to the expansion of the knowledge of Islamic science. This is reflected during the time Ottoma Empire in Central Morocco the current Algeria, were the Hanafi doctrine was the authority doctrine used in the empire. This doctrine has spread throughout the world, in this article we have highlighted the stages of its inception and the most prominent scholars and their work in expansion of islamic knowledge and their religious position in the the history of Algeria. We mentioned the Hanafi school during the islamic ottoman empire era, Ottoman era and French occupation until independence.
And we have compared Hanefi doctrine with the Maliki doctrine prevailing in Algeria It is noted in this study that Hanafi doctrine was present in North Africa since ancient times this is confirmed by Judge Ayyad, Ibn Khalkan, Dabbagh and Ibn al-Khoja.
Despite the high class of knowldege received from the Imam Malik, Asad ibn al-Furat recieved Asadiyah from Ibn al-Qasim which he introduced to Kairouan where many people listened to it made him their leader (imam) which resulted into the spread of the Hanafi doctrine.
The entry of Hanafi doctrine into Algeria was through Tunisia and the spread took place in stages during which the scholars of the Hanafi school rise up throughout the period and this was from the era of the Hafs, which was interrupted by the state of Bani Abdel-Wad until the beginning of the Ottoman state.
This indicate the existence of scholars of the Hanafi doctrine, students, schools and texts. These scholars have emerged in various fields of astronomy, arithmetic, jurisprudence, modernity, literature, martial arts and poetry, thus supporting the knowledge in Algeria before. This paved the way for this to return again and search for status as the ruling doctrine in Algeria till the coning Ottoman empire to power in the year 921.
During Ottoman rule increased support for doctrines of jurisprudence, especially the Hanafi doctrine and establishement of many endowments which acted as direct revenues to support doctrinal doctrines, serve education and build educational institutions, such as schools and mosques, improving the welfare of students, teacher’s salaries and obtaining sources of livelihood for supervisors of mosques and foreign students which ensured continuous income that helped stabilize its situation and increase its education activity, intellectual production and expansion.
As for the position of giving Fatwa was considered the highest religious position the islamic Ottoman state, where the Mufti was responsible for the appointment and dismissal of judges, supervision of schools, and issuing fatwah,and this body did not exist before the advent of the Ottoman Empire, the Hanafi advisory Committee was more practical than theoretical, and we have seen great creativity by Hussein al-Annabi and Ibn Ali holding legitimate council to adjudicate in the cases and major fugitives and track the judgments of the judges and listen to the complainants held every Thursday and center was the largest mosque.
since the French occupation of Algeria, a number of Hanafi judges were diminished, in addition to their fighting against the sheiks and removal of some inspectors such as Mohammed ibn Annabi who was the first denied immediately after the French occupation of Algeria. This was because most of them were from Ottoman families, but despite all of this the French authorities continued to appoint Hanafi Mufti in some of the major cities such as in the capital, Constantine, eayan alduflaa and Medea.
As for the relationship between the Hanafi and Malik schools, it was distinguished in some cases, and there was a turnout among the students of the two schools on the main pillars of doctrines of the two sects, and some times conflicts and rivalries among them which reached the intervention of judges, but it is noticed that the Malik doctrine is very old in Algeria, and the Hanafi doctrine was renewed in the spirit of the Ottoman Caliphate and its power and infinite support spread throughout Algeria. However, this doctrine has created an innovation in which the Malik’s doctrine in their intellectual, scientific and cultural production like in fields of astronomy, literature, jurisprudence, and others
In this research, many of the books and the Hanafi effects that took place has been discussed in a comprehensive study and Finally we have put at the end all the findings of Hanafi doctrine as it was more practical than theoretical which enriched the Algerian library with valuable books in various fields and we recommend scholars of our time to benefit from them.
The history of Islamic schools of thought Hanafi doctrine Sheikh of Islam Algeria The Ottoman Empire
Cezayir farklı etnik gruplardan oluşan ve büyük coğrafyaya sahip olan bir ülkedir. Bu özelliği oradaki ilimi çalışmaların gelişmesine ve farklı fıkhı ekollerin bulunmasını sağlamıştır. Bunlar arasında Hanefî mezhebi önemli bir yere sahiptir. Osmanlı devletinin hukuki yapısını oluşturan Hanefi mezhebi farklı bölgelerde yayıldığı gibi zamanla Osmanlılarla birlikte Cezayir’de de gelişmiş oldu. Bu araştırma Cezayir’de Hanefî mezhebinin gelişme aşamalarını ele almaktadır.
Araştırmamız Hanefî mezhebine bağlı ünlü âlimler, eserleri ayrıca Cezayir’in dini ve bilim tarihinde bunların konumunu kapsamaktadır. Tarih açısından bu çalışma Osmanlı dönemden önce orada Hanefî mezhebinin var oluşu, Osmanlı dönemdeki gelişmeleri ve Fransızların Cezayiri İşgal ettiğinden itibaren bağımsızlığını kazanana kadardaki durumlarını ele almaktadır. Bu dönemlerdeki meşhur Hanefî âlimler, eserleri, bunlara bağlı olan vakıf ve camiler, takipçileri gibi konular üzerinde durulmuştur. Ayrıca orada yaygın olan Malikî mezhebiyle mukayese de yapılmıştır.
Araştırmada Osmanlı dönemi ve Fransızların yaptığı işgal döneminde Hanefî mezhebinin Cezayir’de önemli otoriteye sahip olduğu tespit edilmiştir. Özellikle Osmanlıların gelişi Ceyzayir’de Hanefî Mezhebinin gelişmesine destek olduğu anlaşılmaktadır Yapılan araştırma şu sonuçları ortaya koymaktadır ki: Hanefî mezhebi Kuzey Afrika'da eskiden beri vardı. Kadı Iyaz, İbn Hallikân, ed-Dabbâğ ve İbnu’l-Hoca bu mezhebin daha yaygın olduğunu vurgulamışlardır. İmam Malik’ten ilim alanların orada bulunmasına rağmen onlardan sonraki tabakadakiler arasında yer alan Esed b. Furat Hanefî mezhebini benimseyip onun yaygınlaşmasını sağlamış ve kendi döneminde bir imam mevkisine sahip olarak kabul edilmiştir.
Hanefî mezebinin Cezayir’e girişi ise Tunus yoluyla gerçekleşmiştir. Tarihi aşamalar açısından Hafsiler, ve Beni Abd’l-Vâd döneminden Osmanlı devletine kadar Hanefî mezhebine mensup olanlar bunun var oluşunu korumuşlardır. Bu da söz konusu zamanlarda Hanefî âlimlerin, medreselerin, eserlerin bulunduğunun bir göstergesidir. Bu âlimler Astronomi, Matematik Fıkıh, Hadis, Edep, Sanat gibi çeşitli alanlarda güzel çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar Cezayir'in ilim ve marifet hazinesini zenginleştirmiştir. Bundan sonra ve özellikle 921 yılında Cezayir’e Osmanlı Devletinin girmesi Hanefî mezhebinin oradaki hukuki yapısında yer almasını sağlamış. Bunlar tarafından ilmi ve manevi çalışmalara ortam olan vakıf, camii, tekke ve medreseler inşa edilmiş. Vakıflar tarafından öğretmenlere maaşlar bağlanmış. Böylece camilerde yaşayan ve dışarıdan gelen öğrenciler için ilim tahsili daha kolay olmuş. Bu çalışmalar daha düzgün ve devamlı olduğundan ilmi ve fikri ortam gelişmeye başladı.
Bu ilmi çalışmalarla birlikte Osmanlının Cezayir’e kazandırdığı diğer husus ise müftülük müessesidir (Hanefî Şeyhülislamlık مشيخة الاسلام الحنفية). Fetva vermek en üstün makam sayılmaktaydı. Müftü, kadıları tayin etmek, medreseleri kontrol etmek, fetva vermek gibi sorumlulukları üstlenmekteydi. Söz konusu Hanefî fetva heyetinin ortaya koyduğu ilmi sonuçlar teoriden daha çok uygulamalı olma özelliği vardı. Yani onların çok fazla eserleri yoktur. Bunu Huseyin El annabi ve İbn Ali tarafından yapılan çalışmalarla vurgulanmıştır.
Örnek olarak çeşitli konularda ve büyük olaylarda davalar için Şer‘î meclisler kurulmuştur. Merkezi de Cami Azam mescididir ve her Perşembe günü yapılırdı. Fransız ihtilalinden sonra Hanefîlerin sayısı azalmaya başlamıştır. Çünkü Hanefîlerin çoğu Osmanlı ailelerindendi, ayrıca Fransızların Hanefî islam hocalarına, Türk ailelerine karşı açtığı savaşın büyük etkisi olmuştur. Bununla birlikte Fransa Cezayir'i işgal ettikten sonra Muhammed El annabi gibi diğer müftüleri de sürgün etti. Bu da işgalden sonra yapılan ilk sürgün olarak bilinmektedir. Buna rağmen Fransızlar başkent ve merkezi şehirlere Kasantina, Midye gibi yerlere Hanefî müftülerini sürgün etmeye devam etmiştir.
Osmanlı devleti döneminde Cezayir’in başkenti ve diğer şehirlerde hanefilere ait mescidlerin sayısı çoğalmıştır. Bu mescidler kapsamlı dini bir kurumu ya da osmanlıların ‘külliye’ olarak isimlendirdiği yapıyı temsil ederdi. Bu medreselerde hanefi mezhebi ve kuranı kerim okutulur ve ibadetler yapılırdı. 1750 yılında yapılan Buleyde şehrindeki ‘Mustafa el-İstanbuli’ mescidi, 1743 yılında yapılan Mıdıyye şehrindeki ‘el-Mescidu’l-Hanefî’ ve Şeyhulislamın merkezi olan Kastantindeki ‘Câmi‘u’l-Kebîr’ bu hanefi camilerindendir.
İki mezhep arasındaki ilişki farklı dönemlerde de devamlılık göstermiştir. Bu ilişki Hanefi ve Maliki mezhebinin âlimlerinin bu medreselerindeki öğrencilerde ortaya çıkmıştı bazı dönemlerde de bu talebelerin arasında hâkimlerin karışacağı kadar çatışmalar ve rekabet yaşanmıştır.
Ancak farkedilen şu ki, Maliki mezhebinin fetvaları Cezayir'de çok eskiden vardı. Osmanlı devletinin gelmesiyle birlikte eskiden beri varolan Hanefî mezhebi yenilenmiştir. Osmanlı devletinin gücüyle ve bitmeyen desteğiyle Cezayir’de yayılmıştır. Bütün bunlara rağmen bu mezhebin elde ettiği büyük başarılar ile Maliki okulunun düşünsel, bilimsel ve kültürel alanlarda üretimi arasında rekabeti çok büyük ve başarılıydı. Astronomi, askeri ve edebi bilimler, Fıkıh ve usul gibi ilim dallarında müellefat ve eserler coğalmıştır.
Araştırmamız sırasında Hanefî eser ve kitaplar yerleriyle birlikte ortaya çıkmıştır. Böylece kapsamlı ve yeterli bir araştırma olmuştur. Ve sonuç olarak son kısımda elde edilen tüm neticeleri izah ettik, bunlardan Hanefî mezhebinin Cezayir’de Osmanlının girmesiyle desteklenen bir mezhep olması, ayrıca Şeyhü’l-İslam makamı çoğunlukla Türk alimlere veriliyordu, bu alimler yüksek ilmi seviyeye sahiptiler. Bunların ilmi ve yetenekleri telif ve teöriden daha çok uygulamada görülmektedir. Buna rağmen Hanefî mezhebine mensup olan kitapların günümüzdeki Cezayir kütüphanelerinde farklı alanlarda payı çok fazladır. Bu ayrıcalıklardan dolayı çalışmamızın sonunda, çağımızdaki araştırmacılara bu önemli eserleri bütünsel olarak araştırma yapmalarını önerdik. Allah’ın yardımıyla bu çalışmadan iyi sonuçlar elde ettik.
تتميز البلاد الجزائرية بتنوع التركيبة البشرية وشساعة
مساحتها، وهو ما أعطى مجالا للتوسع العلمي والإحتكاك المعرفي، وتجسد ذلك في المذهب
الحنفي السلطة الروحية للدولة العثمانية في المغرب الأوسط (الجزائر حاليا)، لذلك قمنا
بتسليط الضوء في مقالتنا هذه على مراحل نشأته، وأبرز علماءه وإنتاجهم العلمي وموقع
كل ذلك من تاريخ الجزائر الديني والمعرفي، فذكرنا تواجد المذهب الحنفي في مرحلة ما
قبل الحكم العثماني وأثنائه والمتصدين للفتوى الحنفية آنذاك، ثم المذهب الحنفي في
عهد الإحتلال الفرنسي إلى غاية الإستقلال،كما تعرضنا لأحوال
هذا المذهب ومساجده ومراكز تمويله المتمثلة في الأوقاف، وقمنا بترجمة لأبرز أعيانه
في الجزائر، ومقارنته مع المذهب المالكي السائد في الجزائر، وفي الأخير خاتمة وضحنا
فيها جميع النتائج المتوصل إليها، وبعدها المصادر والمراجع المعتمدة في البحث،
وبذلك تنكشف دعائم السلطة الروحية للمذهب الحنفي في العهد العثماني والاحتلال
الفرنسي، وتظهر المؤلفات والآثار، فاستعنا بالله عزوجل وعزمنا على جمع شتات هذا
الموضوع بما يعطيه حقَه، وبما يوضح مبهمه ويكشف عن مستُوره، فكانت بذلك دراسة
شاملة لما بحث وزيادة، فاستخلصنا نتائج جيدة من هذا البحث منها " أن المذهب
الحنفي في الجزائر من المذاهب التي تدعمت أكثر بدخول العثمانيين، كما أن غالبية من
تقلد منصب شيخ الاسلام الحنفي في الجزائر من الأتراك تميزوا بمستوى علمي جيد، وكان
علمهم تطبيقيا أكثر منه تأليفيا ونظريا، وعلى الرغم من ذلك فقد أثرى المذهب الحنفي
المكتبة الجزائرية بكتب قيمة وفي مختلف المجالات، لذلك اقترحنا في الخاتمة أنّه
لابد على باحثي عصرنا من جمع مختلف مؤلفاته وتحقيقها والإحاطة أكثر بقضاياه
ومسائله
Primary Language | Arabic |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | April 30, 2019 |
Submission Date | December 3, 2018 |
Acceptance Date | April 25, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 Volume: 2019 Issue: 37 |