This study examines the restrictions on human rights caused by legislative immunity granted to members of parliament in light of the case-law of the European Court of Human Rights. The term “legislative immunity” refers to a guarantee that temporarily or permanently prevents legal action, investigative measures and/or law enforcement measures from being taken against members of parliament in criminal or civil proceedings. The main objectives of this guarantee are to safeguard the independence of Parliament and ensure its proper functioning. The doctrine of legislative immunity is an important component of the constitutional heritage built up over centuries across Europe. The basic idea is that members of parliament are afforded a degree of protection against civil or criminal liability applicable to all human beings. An important reason for this is that the elected representatives of the people need certain safeguards in order to properly exercise their democratic mandate. These safeguards must exist without the risk of harassment or false accusations by the executive branch, the judiciary or political opponents. On the other hand, the challenge for democratic countries is to balance the need for legislative immunities with the obligation to ensure parliamentarians’ accountability and protect individual rights. This balance lies in clearly defining the scope of exemptions to the extent necessary in the public interest, while excluding acts unrelated to legislative activity. The jurisprudence of the European Court of Human Rights analyzed in this study shows that, in the Court’s view, legislative immunity is in principle a legitimate and democratic constitutional instrument. On the other hand, the Court recognizes that immunity is a limitation of Convention rights, including the right of access to a court as set out in Article 6 of the European Convention on Human Rights. The Court has taken a functional approach to the concept of legislative irresponsibility. According to this approach, irresponsibility constitutes a justified and proportionate restriction on access to court where it genuinely serves to ensure that parliament can freely fulfil its constitutional obligations. As immunity relates to acts committed in the direct exercise of legislative functions, the Court considers it to be a valid restriction on the freedom to seek remedies. In contrast, immunity refers to acts which have no substantial connection with the mandate granted by parliament. Therefore, in general, it should not be considered a justified restriction, except where additional grounds exist, such as fumus persecutionis.
Parliamentary Irresponsibility Parliamentary Immunity ECHR Right to a Fair Trial Freedom of Expression
Bu çalışma, parlamento üyelerine sağlanan milletvekili dokunulmazlıkları ve sorumsuzluklarının diğer bireylerin insan hakları üzerinde meydana getirdiği kısıtlamaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları ışığında mercek altına almaktadır. “Yasama bağışıklığı” terimi, ceza veya hukuk davaları ile ilgili takibatlarda parlamento üyelerine karşı hukuki işlem yapılmasını, soruşturma tedbirleri alınmasını ve/veya kolluk tedbirleri alınmasını geçici veya kalıcı olarak engelleyen güvencelerin genel adıdır. Parlamentonun bağımsızlığını güvence altına almasını ve etkin bir şekilde çalışmasını amaçlayan yasama bağışıklığı doktrini, Avrupa genelinde yüz yıllar içinde oluşan anayasal mirasın önemli bir bileşenidir. Temel düşünce, parlamento üyelerine, tüm insanlar için uygulanan medeni hukuk veya ceza hukuku sorumluluklarına karşı bir dereceye kadar koruma sağlanmasıdır. Bunun önemli bir sebebi, halkın seçilmiş temsilcilerinin demokratik yetkilerini düzgün bir şekilde kullanabilmeleri için belirli güvencelere ihtiyaç duymalarıdır. Bu güvenceler, yürütme organı, yargı veya siyasi muhalifler tarafından taciz edilme veya haksız suçlamalara maruz kalma riski olmaksızın var olmalıdır. Diğer yandan, demokratik ülkelerin karşılaştığı sorun, yasama bağışıklıklarının gerekliliği ile parlamenterlerin hesap verebilirliğini sağlama ve bireysel hakları koruma zorunluluğu arasında bir denge kurmaktır. Bu denge yasama faaliyeti ile ilgisi olmayan eylemleri hariç tutarken, toplumsal yarar açısından gerekli olduğu ölçüde muafiyetlerin kapsamını açıkça belirlemekten geçmektedir. Bu çalışma kapsamında incelediğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı göstermektedir ki, Mahkeme nazarında yasama bağışıklığı kural olarak meşru ve demokratik bir anayasal araçtır. Öte yandan, Mahkeme, bağışıklığın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde belirtilen mahkemeye erişim hakkı da dahil olmak üzere Sözleşme haklarının bir sınırlaması olduğunu kabul etmektedir. Mahkeme yasama sorumsuzluğu kavramına işlevsel bir yaklaşım getirmiştir. Bu yaklaşıma göre, sorumsuzluk, parlamentonun anayasal yükümlülüklerini özgürce yerine getirmesini sağlamaya gerçekten hizmet ettiği durumlarda mahkemeye erişim hakkında haklı ve orantılı bir kısıtlama meydana getirir. Sorumsuzluğun yasama görevinin doğrudan yerine getirilmesi sırasında gerçekleştirilen eylemlerle ilgili olması nedeniyle, Mahkeme bunun hak arama özgürlüğü üzerinde geçerli bir kısıtlama olduğunu düşünmektedir. Buna karşın, dokunulmazlık, parlamento tarafından verilen yetkiyle önemli bir bağı olmayan eylemleri ifade eder. Bu nedenle, genel olarak, fumus persecutionis gibi ek gerekçelerin mevcut olduğu durumlar haricinde, haklı bir sınırlama sayılmamalıdır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Law in Context (Other) |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | September 4, 2024 |
Submission Date | May 15, 2024 |
Acceptance Date | August 9, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 |