Son yıllarda mimarlık ve sosyal bilimler alanında yapılan çalışmalar, kentsel
yaşam kurgusu içinde, insanın yaşadığı çevresi ile bütünleşmesinde, ekolojik
verileri gözeten tasarım anlayışlarının önemini ortaya koymaktadır.
Modernizm sonrasında kentlerde oluşan yeni yaşama alanlarında toplumsal
ve fiziksel çevre ilişkilerini ve ekolojik çevre kavramının algılanmasını
zorlaştıran birtakım etmenler söz konusudur. Bunlar kentsel dokunun
dağılarak genişlemesi, işlevsel ve biçimsel çeşitlilikten yoksunluk ve dış
mekânların toplumsal etkileşimi güçlendirici rollerinin gözardı edilmesidir.
Bu problemler doğrultusunda çevre-insan-yapı üçlü ilişki düzeni tekrar ele
alınmak durumundadır.
Çevre-insan-yapı arasındaki ilişki sabit değil, sürekli ve dinamiktir.
İnsani tasarım kararları tasarımın gelişmesi sürecinde belirlenir ve yapı
tamamlandığında bir dengeye oturur. Ancak zaman içinde bu ilişki önceki
dinamik durumuna döner. Bir açıdan, zamanın ve mekânın değişimine bağlı
olarak, mimari yapı ile toplumsal verilerin sürekli etkileştiği görülmektedir.
Mimarlığın en önemli görevi, bir yapının çevresi ile hacimsel, insani ve
ekolojik bir birliktelik kurmasıdır. Tasarımlar toplumsal ihtiyaçlara cevap
vermeli; insanlara birbirleriyle ilişki kurma olanakları sunmalı; aynı zamanda
doğa dostu ve ekolojik dengeye en az zararı verecek biçimde olmalıdır.
Bir mimari yapı değerlendirilirken ilk düşünülmesi gereken ölçüt çevrenin bu
ilişkilerin kurulmasına yardımcı olup olmadığıdır. Bu ilişkilerin yaşanabildiği
somut ve tarif edilebilir mekanlar ekolojik ve insani tasarım kavramı ile
sağlanabilir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | May 6, 2015 |
Published in Issue | Year 2012 Volume: 5 Issue: 1-2 |
Bu eser Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.