Haçlılar’ın 491/1098’de Antakya’yı Müslümanlardan alarak Suriye ve Filistin bölgelerine girmelerindeki başarının altında yatan en önemli neden hiç şüphesiz müslümanlar arasındaki bölünmüşlüktür. Bu bölünmüşlük sadece hanedanlar arasında olmamış, şehirler de bundan nasibini almıştır. Dımaşk’ın Müslüman idarecileri, kendilerini komşu Müslüman emirlerden korumak için de Haçlılar’a yanaşarak onlarla ittifak kurmuşlardır. Tabii ki bu ittifak daha çok Haçlılar’ın işine yaramış hem bölgede tutunmalarını kolaylaştırmış hem de yeni topraklar ele geçirerek güçlenmişlerdir. Dımaşk’ın muhalif duruşunun komşusu olan Müslüman emirlere kaybettirdiği güç ve zaman ise, yine Haçlıların işine yaramış, bu çekişmeden daha çok onlar galip ayrılmışlardır. Dımaşk, Selahaddin-i Eyyûbî’den (ö. 589/1193) sonra da muhalif duruşunu devam ettirmiş, hanedan içi kavgalarla Haçlılar’a derin nefes aldırdığı gibi Kudüs’ün de bir müddet de olsa yeniden Haçlılar’ın eline geçmesine neden olmuştur. Memlükler döneminde de kısa süreliğine muhalif yüzünü gösteren Dımaşk, Rüknüddin Baybars el-Bundukdarî’yi (ö. 676/1277) de bir müddet meşgul etmiş, ama daha sonra sükûnete kavuşmuş ve Baybars’a itaat etmiştir. Bu makalemizde Dımaşk’ın bu muhalif duruşu ve Haçlı Seferleri’nde oynadığı rol tahlil edilecektir. Özet: Suriye’nin incisi olan Dımaşk’ın asi bir tarafı, muhalif bir yüzü de vardır. Şehrin bu yönü Haçlıların bölgeye gelmesi ile daha da ön plana çıkmış, muhalif duruşu ve uzlaşmaz tarafı ile bazen bilmeden Haçlıların ekmeğine yağ sürmüştür. Haçlılar Antakya önlerine ilk geldikleri zaman Dımaşk’ın yöneticisi Dukak, tecrübesizliği, kıskançlığı ve Halep emiri olan kardeşi Rıdvan ile olan düşmanca rekabeti ile Antakya’da kuşatılan Yağısıyan’a gerekli desteği vermeyerek Haçlıların ekmeğine yağ sürmüştü.
Dukak’ın ölümü ile şehre hâkim olan onun atabegi Tuğtegin, özellikle Urfa Haçlılarına karşı kahramanca mücadele eden Mawdûd’a yeterince destek olmadığı gibi, onu bölgede bir başka ayrılıkçı güç olan Haşhaşîler’e şehrin ulu camiinde öldürtmekle suçlandı. Bu da yetmiyormuş gibi Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’ın bölgeye gönderdiği komutanı Porsuk’tan rahatsız olarak, Haçlılar ile ittifak yaptı. Kahraman bir savaşçı olan Porsuk’un Haçlılar karşısında Tel-Dânis önlerinde yenilmesine ve kısa bir süre sonra da el-Cezire’de ölmesine sebep oldu.
Bu olaylardan bir müddet sonra Dımaşk’a yoğunlaşan isim İslâm birliğini sağlamaya çalışan İmâdüddin Zengî oldu. Şehrin hâkimi olan Böri’nin oğlu İsmail şehirde kötü idaresindan dolayı yalnızlaşınca çareyi Zengî’yi buraya davet etmekte buldu. Fakat Zengî gelinceye kadar İsmail muhaliflerce öldürüldüğü için bu geliş sonuçsuz kaldı. Bundan sonra Zengî şehre yeniden yoğunlaştı. Dımaşklılar’ın direniş azimlerini kırmak için Ba’lebek’i ele geçirince buradaki direnişçilere acımasız davrandıysa da, Dımaşklılar’ın ciddi direnişleri ile karşılaştı. Zengî tüm enerjisini Dımaşk’a harcarken Kudüs Kralı Foulque de Suriye politikasını biraz olsun düzeltmiş, Haçlı devletleri arasındaki iletişimi yeniden kurabilmişti. Dımaşklılar bir kere daha istemeden de olsa Haçlılara yardım etmiş, onların işlerini kolaylaştırmıştı.
Böriler’in Dımaşk’ta etkileri kalmayınca Üner adlı memlükleri onlar adına şehri yönetmeye başladı. Zengî’nin şehre hâkim olmasını engellemek için de Haçlılara yanaşan Üner, onlara elçi göndermekten çekinmedi. Zengî’yi Dımaşk’tan uzaklaştırmaları karşısında Haçlılara Banyas’ı vermeyi vaat ediyordu. Frenklerin teklifi kabul etmesi ile Dımaşklılar ve Haçlılar arasında kalan Zengî, Halep’e geri çekilmek zorunda kaldı. Haçlılar da bu sayede Banyas kalesini ele geçirdiler. Kendisine boş bir alan bulan Antakya Haçlıları da Buzaa’ya kadar olan bazı yerleri ele geçirdiler.
541/1146’da Zengî’nin Caber kalesi önünde şehit edilmesi ile Dımaşk’ın yeni muhatabı, onun oğlu Nureddin oldu. Ancak gelişen olaylar Nureddin ile Üner’i birbirine yaklaştırdı ve Dımaşk Haçlılar’dan uzaklaşmak zorunda kaldı. Önce Üner’in Havran bölgesindeki yöneticisinin kendisine isyan ederek Haçlılardan yardım istemesi, daha sonra da İkinci Haçlı Seferinin Dımaşk’a yapılması bir süreliğine Dımaşk-Halep birlikteliği sağladı. Her iki tehlikenin de bertaraf edilmesinden sonra Dımaşk-Haçlı ittifakı yeniden devam etti. Üner, şehrin Nureddin’in eline geçmesini engellemek için Haçlılara yanaşarak, onlarla iki yıllık bir anlaşma yaptı. Üner’in bu arada ölmesi fazla bir şeyi değiştirmedi ve şehrin yeni idarecisi Mücîrüddin Abak, Haçlılarla ittifakını devam ettirdi. Nureddin’in şehre karşı yaptığı bir harekât, yine Haçlıların yardımı ile bertaraf edildi. Mücîrüddin Nureddin’den kurtulma sebebi olan Haçlılara daha fazla yaklaştı. Karşılıklı olarak Haçlı ve Dımaşk heyetlerinin ziyaretleri ile dostluk pekiştirildi. Bu ziyaretlerden kısa bir süre sonra Kudüs’e bir sefer yapmaya karar veren Artuklu Timurtaş, Haçlılar ile ittifakının bozulmasından endişe eden Mücîrüddin tarafından yalnız bırakıldı ve sefer başarısız oldu.
548/1153’de ‘Asqalan’ın Haçlıların eline geçmesi ile Mücîrüddin Haçlı müttefiklerini daha çok yaklaşarak onlara yıllık haraç vermeye başladı. Abak, resmen Kudüs’e bağlılık arz etmişti. Şımaran Haçlılar Dımaşk çevresini yağmalamaya, çevreye zarar vermelerine rağmen yine de Dımaşklı yöneticileri yanlarında tuttular. Hatta daha da ileri giderek Nureddin’in Dımaşk’tan uzaklaştırılması karşılığı Ba’lebek’i onlara vermeyi dahi teklif ettiler. Bu davranışlar Dımaşk halkının öfkesini artırdı ve şehirde Böri hanedanına karşı bir muhalefet oluşturdu. Durumu iyi değerlendiren Nuredin 549/1154’de Dımaşk önlerine gelerek, Haçlıların yetişmesine fırsat vermeden halkın da yardımı ile şehri ele geçirdi.
Bundan sonra yaklaşık yirmi yıl Dımaşk Nureddin’in yönetiminde kaldı. Onun 569/1174 senesinde ölümüyle şehirde Zengîler arasında bir anlaşmazlık çıktı ve gelişen olaylar Selahaddin Eyyûbî’nin şehre hâkim olmasını sağladı. Bundan sonra şehir Eyyûbîler’in idaresinde kaldı. Ancak Selahaddin’in 589/1193’de vefatı ile Eyyubî hanedanı arasında iç çekişmeler başladı. Bu kavgaların odağında yine Dımaşk vardı. Anlaşmazlığın diğer tarafı ise, Mısır’daki diğer Eyyûbîler idi. Bu çekişmeler ve kavgalar da en çok Haçlıların işine yarıyordu. Sonunda ailenin büyüğü olarak el-Âdil 592/1196’da Dımaşk’a hâkim olduğunda, kendilerine hareket alanı bulan Haçlılar da Beyrut’u ele geçirmişlerdi.
Beşinci Haçlı seferlerinde Mısır-Dımaşk yakınlaşması geçici oldu ve Haçlıların Dimyat’tan geri çekilmesi ile iki kardeş el-Muazzam ve el-Kâmil yeniden kavgaya tutuştular. Dımaşk müttefik olarak Harezmlileri, Mısır ise Sicilya’daki Friedrich’i seçmişlerdi. Altıncı Haçlı Seferi hazırlıklarının olduğu bu dönemde el-Muazzam’ın beklenmeyen ölümü ile Dımaşk, yeniden Mısır’ın kuşatmasına maruz kaldı. Kuşatma devam ederken Friedrich, Akkâ’ya ulaştı ve Dımaşk’ı ele geçirmek için vakit kazanmaya çalışan el-Kâmil, Kudüs’ü Haçlılara teslim etti. Bundan sonraki Dımaşk üzerindeki yeni hanedan içi kavgalar Eyyûbîleri zayıflattı, Haçlılara ise avantaj kazandırdı. Dımaşk, Baybars’ın şehre hâkim olması ile ancak sükûnet buldu.
The most important reason underlying the success of the Crusaders taking Antakya from Muslims and entering the Syrian and Palestinian territories is undoubtedly the division among the Muslims. This division was not only among the dynasties, but also the cities. The Muslim rulers of Damascus have sat up alliances with the Crusaders to protect themselves from neighboring Muslim rulers. Of course, this alliance was more of a role for the Crusaders, making it easier for them to hold on to the region, and strengthening them by acquiring new lands. Damascus's opposition posture caused power and time loosing to Muslim rulers, which served the Crusaders and to take the advantage of this controversy. Damascus continued its opponent position after Saladin (d. 589/1193), and quarrels within the dynasty caused the Crusaders to breathe deeply and as well as Jerusalem to fall into the hands of the Crusaders for a while again. During the Mamluks period, Damascus, who showed his opposing face for a short period of time, but afterwards he attained peace and obedience and also occupied comply with Rukn al-Dīn Baybars al-Bunduqdārī (d. 676/1277). In this article we will analyze the opposing stance of Damascus and his role in the Crusades.
Summary: Pearl of Syria, Damascus has a rebellious and oppositional aspect as well. This feature of the city came into prominence further with the coming of the Crusaders to the region. Its oppositional stance and uncompromising aspect sometimes played into the hands of the Crusaders unintentionally. When the Crusaders first came to the surrounding of Antakya, the governor of Damascus, Duqāq did not provide the necessary support to Yaghisiyan who was encircled in Antakya by the Crusaders, due to his inexperience, jealousy and his hostile competition with his brother, Ridvan who is emir of Aleppo. Thus, the Crusaders used this opportunity.
Atabeg of Duqāq, Tughtakīn who started to command the city after the death of Duqāq did not support especially Mawdūd who struggled against the Crusaders in Urfa, adequately. Besides, he was accused of getting Mawdūd killed by another separatist power of the region, the Assassins in the great mosque of the city. On top of it, he allied with the Crusaders, because he was troubled with the commander Porsuk sent to the region by the Sultan of Great Saljūq Empire, Mohammed Tapar. He caused the heroic warrior, Porsuk to be defeated near Tel-Dānis by the Crusaders and to die in Al Jazīrah after a short time.
Soon after the above events, ‘Imāduddīn Zengī focused on Damascus and tried to establish the Islamic unity. The son of the ruler Böri, called Ismail became isolated because of the poor administration in the city. He resorted to inviting Zangī to the city. However, Ismail was killed by the opponents before the arrival of Zangī, so no result could be accomplished. Later, Zangī focused on the city again. Although he mercilessly treated the resisters in Ba’lebek after occupying there to demotivate the community of Damascus, he faced the serious resistance of the forces of Damascus. While Zangī spent all his energy to Damascus, the king of Jerusalem, Foulque improved his policy for Syria to some extent and could reestablish communication with the states of the Crusaders. The community Damascus helped the Crusaders and eased their work unintentionally once more.
The Mamlūk called Uner began to govern Damascus on behalf of the forces of Bori who lost their influence in the city. Uner who developed a close relationship with the Crusaders to prevent the dominance of Zangī in the city did not hesitate to send an envoy to them. He promised to give Banyas to the Crusaders in return for moving Zangī away from Damascus. After the Franks accepted the proposal of Uner, Zangī remained in between the forces of Damascus and the Crusaders and was obliged to recede to Aleppo. In this way, the Crusaders occupied the castle of Banyas. Several locations until Buzaa were seized by the Crusaders in Antakya who found the opportunity.
Zangī was martyred in front of Jaabar castle in 541/1146, so his son Nūr al-dīn became the new ruler of Damascus. Nevertheless, the following incidents caused Nūr al-dīn and Uner to get closer to each other, and the Crusaders had to move away from Damascus. First, the administrator of Havran under the control of Uner rose against his governor and turned to the Crusaders. Besides, the Second Crusade in Damascus contributed to the association of Damascus and Aleppo for a while. Following the elimination of both endangers, the association of Damascus and Aleppo resumed. Uner established a close contact with the Crusaders and made a two-year agreement with them to prevent Nūr al-dīn from seizing the city. Uner died after some time, but almost nothing changed. The new governor of the city Mucīruddin ‘Abaq kept the association of the Crusaders. An operation of Nūr al-dīn against the city was averted with the help of the Crusaders again. Mucīruddin got closer to the Crusaders after their help. Their close relationship was strengthened with the mutual visits of the committees of the Crusaders and Damascus. The Artuquid governor Timurtāsh decided to organize a military expedition to Jerusalem after a little while. However, Mucīruddin who worried about the possible dissolution of their association with the Crusaders stopped supporting him, so Timurtāsh failed in his expedition.
Mucīruddin improved his relations with the Crusaders further and started to pay tribute to them following their invasion of ‘Asqalān’s in 548/1153. Even, ‘Abaq offered officially his commitment to Jerusalem. Even though the spoilt Crusaders plundered and destroyed the surrounding of Damascus, they kept the administrators of Damascus with them. Moreover, they went further and offered them to give Ba’lebek to them in return for moving Nūr al-dīn away from Damascus. Such acts provoked the community of Damascus who opposed to the dynasty of Bori in the city afterward. Nūr al-dīn welcomed this opportunity and seized Damascus in 549/1154 by means of the public without giving any chance to coming of the Crusaders.
Damascus was governed by Nūr al-dīn for approximately twenty years. A disagreement arose among the community of Zangī in the city after the decease of Nūr al-dīn in 569/1174, thus leading to the dominance of Ṣalādīn Ayyubi in the city. The Ayyubids began to govern Damascus, but internal conflicts started among them with the death of Ṣalādīn in 589/1193. Similarly, Damascus was the focus of these conflicts. The Ayyubids in Egypt were the other party of the disagreement. Unfortunately, the Crusaders benefited from such rivalries. When the senior member of the family al-Adil dominated Damascus in 592/1196, the Crusaders who increased their domain had seized Beirut.
Egypt and Damascus got closed temporarily during the Fifth Crusade. After the Crusaders withdrew from Damietta, two brothers, al-Muazzam and al-Kᾱmil fought with each other again. Damascus and Egypt chose the Khwarezmian dynasty and Friedrich in Sicilia as ally, respectively. Unexpected death of al-Muazzam during the preparations for the Sixth Crusade resulted in the siege of Damascus by the forces of Egypt. Friedrich reached Akkā over the course of the siege. al-Kᾱmil who played for time to seize Damascus delivered Jerusalem to the Crusaders. Later, the internal conflicts about the new dynasty which arose in Damascus weakened the Ayyubids and made the Crusaders advantageous. Finally, Damascus found tranquility with the dominance of Baybars in the city.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 15, 2018 |
Submission Date | January 19, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.