Bilim, sanat ve edebiyata bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşan Osmanlı aydınları, çok yönlü yetişmişler ve çeşitli sahalarda kalem oynatmışlardır. Bir matematik bilgininin felsefe alanında eserler yazdığı, bir hadis âliminin tarihî kitaplar kaleme aldığı, bir devlet adamının hüsn-i hatla meşgul olduğu yahut bir şeyhülislamın divan tertip ettiği müteaddit defa görülmüştür. Fakat modern araştırmacının ihtisaslaşmaya dayalı bilim anlayışından olsa gerek, bu şahsiyetler genelde belirli yönleriyle ön plana çıkmış ve bazı meziyetleri gölgede kalmıştır. XVI. yüzyılın sonları ile XVII. yüzyılın başlarında, Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’da yetişen Okçuzâde Mehmed Şâhî de hezâr-fen diye nitelendirilen bu şahsiyetlerden biridir. Devletin önemli kademelerinde görevlerde bulunan Mehmed Şâhî, sanat ve edebiyatla da ilgilenmiş, süslü nesirle kaleme aldığı inşâ türündeki eserleriyle tanınmıştır. Bu yönüyle haklı şöhret kazanan Mehmed Şâhî, aynı zamanda şairdir. Nitekim genç yaşlarda kaleme aldığı şiirlerle bazı tezkire yazarlarının dikkatini çekmiş, tezkirelerde şiirlerine yer verilmiştir. Şuarâ tezkirelerinin yanında bazı klâsik eserlerle kendisine ait mensur eserlerde de beyit, dörtlük ve kıtaları bulunmaktadır. Bu makalede, şairin söz konusu kaynaklardaki şiirleri, bir araya getirilmiş ve bunların değerlendirmesi yapılmıştır.
Özet: Osmanlı devlet adamı olan Okçuzâde Mehmed Şâhî, 970/1562 yılında İstanbul’da doğdu. Kâtiplik, defterdârlık, reisülküttâblık, Kıbrıs ve Haleb beylerbeyliği gibi görevlerde bulunan Okçuzâde Mehmed Paşa’nın (ö. 995/1587) oğludur. Asıl adı Mehmed olup kaynaklarda Mehmed Bey, Mehmed Şâh, Mehmed Şâhî, Mîr Mehmed Şâhî, Okçuzâde Mehmed Şâhî gibi isimlerle anılmaktadır. Küçük yaşta ilim öğrenmeye başlayan ve iyi bir medrese eğitimi alan şair, hiddetli tabi‘atı ve üstün zekâsıyla emsâli arasında temâyüz etti. Dersini Ma‘lûlzâde Nakîb Efendi’den (ö. 993/1585) tamamlayarak 988/1580’de on sekiz yaşında icâzet aldı. Aynı yıl içinde Nakîb Efendi şeyhülislâm olunca Dîvân-ı Hümâyûn katibi olarak resmî görevine başladı. 1004/1596’da sadrazamlığa getirilen Damad İbrâhim Paşa’nın -tezkirecilik göreviyle- sır kâtibi oldu. Paşa’nın 1010/1601 senesindeki vefatına kadar himayesinde kaldı. 1005/1596 tarihinde Musa Çelebi’nin yerine reîsülküttâb ve baş defterdâr olan Mehmed Şâhî, 1006/1597’de defterhâne-i hümâyûn emîni oldu. Fakat iki ay sonra azledilerek sefere katılan kâtipler arasına dahil edildi. İzinsiz İstanbul’a geldiği için tâkibata uğradı ve hapsi istendi. 1007/1599’da Hamza Paşa’nın yerine nişancı tayin edildi ve sefer için görevlendirildi. 1008/1600 yılında görevinden alınan Mehmed Şâhî, aynı sene içinde yeniden nişancı olduysa da 1010/1601 tarihinde azledildi. Hamza Paşa tekrar iâde olunurken kendisine herhangi bir görev verilmedi. 1013/1605 yılında Murâd Efendi’nin yerine Mısır defterdârı oldu. Bu görevden alınınca Mısır’da salyâneli sancak beyliklerinden biri kendisine verildi. 1016/1608’de Mısır beylerbeyi olan Kara Mehmed Paşa tarafından salyâneli beylikler kaldırılınca da İstanbul’a döndü (1017/1608). Uzun süre önemli bir görevde bulunmadı. 1029/1620’de ikinci kez defter emîni, 1030/1621’de tekrar nişancı oldu. Lehistan seferine katıldı, bu sefer esnasında görevinden azledildi. Sultan Mustafa’nın ikinci saltanatında (1622-1623) beşinci kez nişancılığa getirildi. 1033/1624’te azledildi ve emekliye ayrıldı. 1039/1630 yılı başında altmış dokuz yaşında İstanbul’da vefat etti. Kabri Sünbül Efendi civarında Ekmekçioğlu dairesinin yanındadır.
Ailesi hakkında bilinenler, Vak‘î Ahmed Efendi (ö. 1060/1650) adındaki oğlu ile sınırlıdır. Nesih, sülüs ve tevkî‘î hattı babasından meşk eden Ahmed Efendi, Şeyhülislâm Bahâî Efendi’nin tezkirecisi olarak görev yapmış, Süleymâniye müderrisi iken 1060/1650 yılında vefat etmiştir. Kabri Şeyh Vefâ Türbesi civarındadır.
Resmî görevleri yanında şiir, nesir, hüsn-i hat, tasavvuf, hadis, tefsir gibi alanlarla da ilgilenen Mehmed Şâhî, muhtemelen ma‘zûliyet hayatının da etkisiyle çok sayıda eser vermiştir. Bunlar: Ahsenü’l-hadîs, en-Nazmü’l-mübîn fî âyâti’l-erba‘în, el-Makâmu’l-Mahmûd, Tercüme-i Tuhfetü’s-salavât, Câmiu‘l-gâyât, Muhtâru’l-ahyâr, Kânûn-ı Cedîd-i Arâzî, Münşeât ve Dîvân’dır. Mensur eserleriyle şöhret kazanan müellif, aynı zamanda şairdir. Zeynî mahlasıyla kaleme aldığı beyitlerle henüz yirmili yaşlarda Kınalızâde’nin tezkiresine girmeyi başarmış ve “kemân-ı bâlinden halâs bulan sihâm-ı kelâmı hedef-i kabûl-i erbâb-ı kemâle vusûl bulmuşdur hâlen vâsıl-ı sinn-i şebâbdur” ifadelerine mazhar olmuştur. Daha sonra Şâhî mahlasını alan şairin, Beyânî, Nev‘îzâde ve Müstakimzâde’nin eserleri ile kendi mensur eserleri içerisinde de manzumeleri bulunmaktadır. Hatta Müstakimzâde, “dîvân-ı eş‘ârı vardır” ifadesini kullanır. Fakat bu esere henüz rastlanmamıştır.
Mehmed Şâhî’nin -manzum kırk hadis tercümesi ile kırk ayet tercümesi istisnâ- muhtelif kaynaklarda yirmi altısı Türkçe, dördü Farsça olmak üzere toplam otuz manzumesine rastlanmıştır. Beyit, dörtlük ve kıtalar hâlinde olan bu şiirlerde aruzun çeşitli bahirleri kullanılmıştır. Arapça ve Farsça kelimelere çokça yer verilen şiirlerde zengin bir kâfiye örgüsününden söz edilebilir. Dinî, edebî, tarihî, efsânevî ve tasavvufî konuların işlendiği manzumelerde Allah, rabb, Mesîh, resûl, risâlet, şefâat, Kâfûr-ı İhşîdî (966-968), Müsta‘sım (ö. 656/1258), İbn Alkamî (ö. 656/1258), Nasîr-i Tûsî (ö. 672/1274), Cemşîd, Keyûmers, Üftâde, Hüdâyî, Mecûsî, Kızılbaş, Bayramî, müftî gibi şahıs ve kavramlara değinilmiştir. Şiirler, Hz. Peygamber’den şefaat talebi, Acem’e hizmet etmenin vebâli, bir şey icat etmenin ehemmiyeti, Üftâde Sultan’ın (ö. 988/1580) övgüsü, duanın tesiri, yakınlarını kayıran yöneticinin âkıbeti, zenginlere haset etmenin beyhûdeliği, Mecûsîlerle savaşın önemi, gamı izhâr etmenin zararları, marifet ehlinin değeri, dünyanın bin damatlı geline benzemesi, tatlı söz söylemek, iffeti terk ederek şehvete koşanın alçaklığı, günahlardan dolayı mağfiret istemek, söz anlama kabiliyeti, düşmanlara aman vermemek, Hz. Ömer’in övgüsü, alçak gönüllülük, dünyaya ait şeylere ulaşamamanın kıymeti, güzellerdeki güzelliğin eziyete sebep oluşu, sevgilinin uzak oluşuna şaşılmaması gerektiği, aşağılık kimselere arka çıkmanın kötülüğü, Arapça’nın zenginliği, Anadolu fâzıllarının keremi, kurbiyete ulaşmada gayretin ehemmiyeti ve Aziz Mahmud Hüdâyî’nin (ö. 1038/1628) saygınlığı beyanındadır.
Osmanlı devlet adamı olan Okçuzâde Mehmed Şâhî, süslü nesirle yazdığı inşâ türündeki eserleriyle tanınmış ve bu yönüyle haklı bir şöhret kazanmıştır. Ancak onun, mensur eserlerinin yanında şiirleri de bulunmaktadır. Genç yaşta kaleme aldığı şiirlerle tezkire yazarlarınca taltif edilen ve tezkirelerde beyitleri bulunan şair, mensur olarak kaleme aldığı bazı eserlerinde de kendisine ait beyit ve dörtlükler kullanmıştır. Söz konusu eserlerde beyit veya kıtalar şeklinde bulunan bu şiirler dinî, edebî, efsânevî, tarihî ve tasavvufî öğeleri içermektedir.
Tefsir, hadis, tasavvuf, hüsn-i hat gibi sahalarda malumatı bulunan şair, iyi derecede Arapça ve Farsça bilmektedir. Farsça şiirler de kaleme alan Mehmed Şâhî, manzumelerini ayet, hadis, kelâm-ı kibâr gibi Arapça ibarelerle süslemiştir. Bu durum, şiirlerin dilini bir derece ağırlaştırmıştır denilebilir. Ancak yine de şiirleri, mensur eserlerine nispeten daha sade ve külfetsizdir. Lirik şiirleri de bulunan şair, genelde hakîmâne nazımlara ağırlık vermiş, münacat, şefaatnâme, tarih kıtası, medhiye, hicviye gibi türler yazmıştır. Tezkirelerdeki şiirleri lirik, Ahsenü’l-hadîs ile en-Nazmü’l-mübîn’deki manzumeleri didaktik, Münşeât’taki nazımları ise epik karakterli şiirlerdir. Bu şiirlere bakarak bir değerlendirme yapıldığında; onun birinci sınıf bir şair olduğu iddia edilemese de üslup sahibi bir şair olduğu söylenebilir.
Grown up as versatile people, Ottoman intellectuals had holistic views towards science, art and literature, and wrote in a variety of disciplines. It was not uncommon for a mathematician to write in philosophy, for a ḥadīth (report of the words and deeds of the Prophet) scholar to write history books, for a statesman to be busy with calligraphy or for a Shaykh al-Islām (the highest ranking Islamic legal authority) to have a “Dīwān” (a collection of poems). However, possibly due to specialization-based scientific understanding of modern researchers, one side of these people generally came to the fore and some capabilities of them remained unknown. Grown up in Istanbul, capital town of Ottoman Empire, in late 16th and early 17th centuries, Okchuzāde Mehmed Shāhī was also one of these personalities called “hezār-fan” (polymath). Mehmed Shāhī served in top level offices of the State, was busy with art and literature, and became known for inshāʾ (composition) kind of works written with elaborate prose. Mehmed Shāhī earned a deserved fame with these capabilities and he was also a poet. Indeed, due to poems he wrote in his early ages, he was noticed by some biography writers about poets and his poems were mentioned in some anthologies. In addition to poetry anthologies, he had some classical works, and some couplets, quatrains and verses included in his prose works. In the present study, a collection and evaluation of poems by Mehmed Shāhī were presented.
Summary: Ottoman statesman Okchuzāde Mehmed Shāhī was born in 1562 AD (970 AH) in Istanbul. He was son of Okchuzāde Mehmed Pasha (d. 995 AH/1587 AD) and served as Kātib (scribe), Defterdār (treasurer), Reīs-ul-kuttāb (chief of the scribes), Governor General of Cyprus and Aleppo. His real name was Mehmed, but he was mentioned in different sources by names such as Mehmed Bey, Mehmed Shāh, Mehmed Shāhī, Mir Mehmed Shāhī and Okchuzāde Mehmed Shāhī. Starting at a young age, he was well educated in madrasah (college). With his vibrant character and superior genius, he came to the forefront among his peers. He was educated under the supervision of Māʿlūlzāde Nakīb Efendi (d. 993 AH/1585 AD) and graduated in 988 AH/1580 AD at the age of 18. When Nakīb Efendi became Shaykh al-Islām in the same year, he started his official duty as Dīwān-ı Humāyūn (imperial council) secretary. With the duty of Executive Assistant, he became the secretary of Damad İbrahim Pasha who started to his office in 1004 AH/1596 AD. He worked under the patronage of the Pasha until Pasha’s death in 1010 AH/1601 AD. Mehmed Shāhī succeeded Musa Chelebi as Reīs-ul-kuttāb and Basdefterdar (chief treasurer) in 1005 AH/1596 AD, and was appointed as title deed and cadastre director in 1006 AH/1597 AD. However, he was dismissed from this duty and was included among the officials to join military campaign. He was prosecuted and tried for imprisonment for the accusation of coming to Istanbul without permission. He succeeded Hamza Pasha as Nishanci (high-ranking bureaucrat) in 1007 AH/1599 AD and was assigned to military campaign. Mehmed Shāhī was dismissed from his duty in 1008 AH/1600 AD. Although he was reappointed to his duty in the same year, he was dismissed again in 1010 AH/1601 AD. While Hamza Pasha was reappointed to his office, Mehmed Shāhī was not assigned to any duty. He succeeded Murad Efendi as the Defterdar of Egypt in 1013 AH/1605 AD. After this duty, one of the vassal Sanjak (administrative district) Beyliks (principalities) in Egypt was given to him. When vassal Sanjak Beyliks were abolished by Kara Mehmed Pasha, Beylerbeyi (governor) of Egypt, in 1016 AH/1608 AD, he returned to Istanbul. He was not appointed to an office for a long time. In 1029 AH/1620 AD, he was appointed as title deed and cadastre director in 1029 AH/1620 AD, and became Nishanci again in 1030 AH/1621 AD. He served in military campaign to Poland, but was dismissed from this duty during the campaign. He was appointed as Nishanci for the fifth time during the second reign of Sultan Mustafa (1622-1623). He was dismissed in 1033 AH/1624 AD and retired. In early 1039 AH/1630 AD, he died at the age of 69 in Istanbul. His tomb is near Ekmekchioghlu tomb in the vicinity of Sunbul Efendi.
What is known about his family is limited to his son named Vakʿi Ahmed Efendi (d. 1060 AH/1650 AD). Ahmet Efendi learned Naskh, Thuluth and tevkīʿi types of calligraphy styles from his father. He served as anthology writer for Shaykh al-Islām Bahāī Efendi. He died in 1060 AH/1650 AD when he was serving as teacher in Sulaymaniyah Madrasah. His tomb is around Shaykh Vefa tomb.
In addition to his administrative duties, Mehmed Shāhī was also interested in poetry, prose, calligraphy, mysticism, ḥadīth and tafsīr (exegesis). Possibly also due to his dismissal of duties many times in his life, he produced many works. Among them are Aḥsan al-ḥadīth, an-Naẓm al-mubīn fī āyāt al-erbaʿīn, al-Maqām al-Maḥmūd, Tarjuma-i Tuḥfa as-ṣalavāt, Jāmiʿ al-ghāyāt, Mukhtār al-akhyār, Qānūn-i Jadīd-i Arāḍi, Munsheat ve Dīwān. Famed for his prose works, the author was also a poet. With his couplets which he wrote under pseudonym of Zaynī, he managed to get on the anthology of Kınalızāde at his twenties. He was celebrated with the expression of “Arrow of word from his bow of soul has reached the target of approval from masters; he is at a young age (at his twenties)”. Subsequently adopting pseudonym of Shāhī, the poet had some poems published within the works of Beyānī, Nevʿizāde and Mustaqimzāde as well as within his own prose works. Mustaqimzāde even mentioned that Mehmed Shāhī had a dīwān. Nevertheless, this work of him has not been found yet.
A total of 30 poetry works of Mehmed Shāhī were found in various sources, except for his translations of 40 ḥadīth and 40 Qur’ān verses written in poetry. Of his 30 poetry works, 26 were written in Turkish and 4 in Persian. Various sections of ʿarūḍ (meter) were used in these works written as couplets, quatrains and verses. It could be stated that his poems rich in Persian and Arabic words had a rich rhyme frame. In his poetry works in which religious, literary, historical, legendary and mysticism themes were worked, concepts and figures such as Allah, the Lord, Messiah, Messenger, Risālet (messengership), intercession, Kāfūr al-Ikhshīdī (966-968), Mustaʿsim (d. 656 AH/1258 AD), Ibn Alkamī (d. 656 AH/1258 AD), Naṣīr-i Tūsī (d. 672 AH/1274 AD), Jamshīd, Keyumars, Uftade, Hudāyī, Majūsī, Kizilbash, Bayramī and muftī (jurist capable of giving a formal legal opinion). His poems were about intercession demand from the Messenger (PBUH), sin of serving to Persian, importance of an invention, praise of Uftade Sultan (d. 988 AH/1580 AD), effect of prayer, fate of administrator favoring his relatives, futility of envying the rich, importance of fighting with Zoroastrian, benefits of exhibition of sorrow, value of skillful people, resembling of the world to a bride with a thousand grooms, beauty of eloquence, ignominy of leaving chastity for lust, asking for forgiveness for sins, talent of understanding the words, not giving quarter to enemies, praise of Hz.ʿUmar, humbleness, value of lack of worldly things, sufferance due to the beauty of the beautiful, needing not to wonder why the beloved one is far away, evil of protecting the snot, richness of Arabic language, deeds of Anatolian fāḍils (virtuous), importance of endeavor in succeeding the closeness to God and respectability of ʿAzīz Maḥmūd Hudāyī (d. 1038 AH/1628 AD).
Okchuzāde Mehmed Shāhī was an Ottoman statesman who also earned a well-deserved fame for his works written in inshāʾ (composition) genre of elaborate prose. In addition, he also had poetry works. Praised for the poems which he wrote in his early ages by anthology writers who included his poems in their anthologies, the poet also had some couplets and quatrains scattered among his own prose works. His poems in the form of couplets and quatrains within abovementioned works mostly were about religious, literary, legendary, historical and mysticism themes.
Mehmed Shāhī was knowledgeable in tafsīr, ḥadīth, mysticism and calligraphy, and had good levels of Arabic and Persian. Writing poems in Persian, Mehmed Shāhī was decorated his prose works with Arabic expressions such as Qur’ān verses, ḥadīths and proverbs. It could be stated that such decorations made the language of his poems more difficult. Nevertheless, his poems are plainer and easier compared to his prose works. The poet who also had lyrical poems generally preferred ḥikamī (sapiential) style and wrote genres such as munacaat (prayer to God), shafaatnāme (intercession epistles), historical quatrain, medhiye (panegyric) and hicviye (epigram). His poems in anthologies were lyrical, those in Aḥsan al-ḥadīth and an-Naẓm al-mubīn were didactical and those in Munsheat were epic. Based on an evaluation of these poems, it could be stated that he was a poet with a style, though not a poet of first class.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 15, 2018 |
Submission Date | April 29, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.