Abstract
Bilişsel Din Bilimi (CSR), dini inanç ve uygulamaların nedensel açıklamalarını sağlamayı amaçlayan din araştırmalarına bilimsel bir yaklaşımdır. CSR savunucuları, insan zihninin doğal özelliklerini ve nasıl işlediğini açıklayarak dini inançların oluşumu, kabulü, aktarımı ve yaygınlığı sürecini açıklamaya çalışırlar. Tüm insan kültürlerinde var olan ve son on yılda birçok CSR akademisyeninin dikkatini çeken dini inançlardan biri de öbür dünyaya olan inançtır. CSR araştırmacılarına göre, bu inanç, insan zihninin doğal yapılarına dayanmaktadır. Ölümden sonraki hayata olan inancı, zihinsel araçların işleyişinden kaynaklanan, yansıtıcı olmayan veya sezgisel bir inanç olarak görürler. Ölümden sonra hayata inancın oluşumunu, gelişimini, yayılmasını ve aktarılmasını açıklamak için çeşitli teoriler önerdiler. Ancak bu teoriler arasında, iki teori daha geniş kabul görmüştür, sezgisel düalizm teorisi ve simülasyon kısıtlama teorisi. Sezgisel düalizm teorisi, tüm insanların iki zihinsel araca sahip olduğunu söyler: Sezgisel Biyoloji ve Sezgisel Psikoloji. Sezgisel Biyoloji, ölü bir kişinin karşısına geçip hareket edemediği için artık hayatta olmadığına inanmamızı sağlar. Sezgisel Psikoloji, ölü kişiye otomatik olarak görünmez özellikleri (arzular, düşünceler, inançlar ve duygular gibi) atfetmeye devam eder. Yukarıdaki iki zihinsel aracın aynı anda işleyişi, insan zihnini ölü kişinin bir kısmının önemsiz olduğuna ve fiziksel ölümden sonra kaldığına inandırır. Simülasyon kısıtlama teorisi, tüm insanların çevreden gelen bilgileri işlemek ve dini inançlar edinmek için zihinsel araçlara sahip olduğunu söyler. Zihinsel araçların hiçbiri, kişinin arzularının, düşüncelerinin, inançlarının ve duygularının var olmadığını hayal edemez veya simüle edemez. Bu nedenle ölü kişinin karşısındaki insan zihni, fiziksel ölümünü kolayca hayal etmesine rağmen, kişinin başka bir bölümünün (düşünceler, arzular vb.) Varlığına inanmaya devam eder. Bu teorilerin her ikisi de, öbür dünyaya inancın oluşumunu açıklamada zorluklar ve sınırlamalarla karşı karşıya görünüyor. Bunlar arasında nedensel açıklama yapamama, ölümden sonraki hayata olan inancın doğal ve rasyonel temelleri arasındaki ayrım eksikliği ve öbür dünya inancının doğaüstü temellerini göz ardı etme yer alır. İki teoriden hiçbiri öbür dünyaya inancın oluşumu için yeterli nedensel açıklama sağlamıyor gibi görünmektedir. Her iki teori de zihinsel araçların nasıl işlediğine bağlı olarak öbür dünya inançlarının oluşumu hakkında olası bir hikaye sunmaya çalışır. Ölümden sonraki hayata inanmaya yol açan sürecin yalnızca makul bir hikayesini sunarlar. Bu iki teorinin sunduğu şey, insan zihninin ve araçlarının ve bunların nasıl işlediğinin bir açıklamasıdır (nedensel açıklama değil). Bu, kendi başına, bu aletlerin öbür dünyaya bir inanç ürettiğini açıklamaz. Dolayısıyla ahirete olan inancın zihinsel araçların işleyişinin bir sonucu olduğu iddiası, zihinsel araçlar ile bu inanç arasında nedensel bir ilişki gerektirir. Bu iki teoriden hiçbiri bu nedensel ilişkiyi açıklayamaz ve yalnızca aralarındaki ilişkinin makul bir hikayesini açıklarlar. Dahası, dini inancın rasyonel temelleri ile dini inancın doğal temelleri arasındaki ayrım, ahirete inanmak veya onunla ilişkili bilişsel mekanizmaları tanımlamak için doğal bir köken bulmanın hiçbir şekilde bu inancı reddetmek veya itibarını sarsmak anlamına gelmediğini göstermektedir. Ahirete olan inancın doğal kökenleri hakkındaki bilişsel teoriler bize bu inancın rasyonel mi irrasyonel mi olduğunu gösteremez. Bu açıklamalar ancak (eğer yapabilirlerse) bize bu inancın oluşumunun ve yaygınlığının doğal köklerini gösterebilir. Ayrıca Dinsel inanç karmaşık bir kavramdır. Birincisi, doğal bir kavramdır, bu anlamda insan doğasına dayanır ve insanın bilişsel sistemleri ve zihinsel araçlarıyla ilgilidir. İkincisi, kültürel ve sosyal bir kavramdır, bu anlamda hem kültürel ve sosyal değişimden etkilenir hem de onu etkiler. Üçüncüsü, doğaüstü bir kavramdır, bu anlamda hem vahiy hem de kehanet ve insanın maddi olmayan yönüyle derinden bağlantılıdır. Öbür dünyaya inanç, her üç düzeyde açıklamayı gerektiriyor gibi görünüyor.