Faiz, makul ve haklı temellere dayanmayan
gayrimeşru bir muamele ve gayriahlaki bir kazanç biçimidir. Bu yüzden bütün
semavi dinlerde yasaklanmış, Eski Yunan Felsefecileri tarafından eleştirilmiş,
insaf ve vicdanı olan herkes tarafından gayriinsani görülmüştür. Bununla
birlikte, faiz anlayışı, çağdan çağa, toplumdan topluma az veya çok
farklılaşabilmiştir. Câhiliye Arapları da biçimsel olarak evrensel olsa bile
yerel özellikleri de az olmayan bir faiz anlayışına sahiptiler. Onlar bu
anlayışlarını, bizzat faiz, faiz muamelesi ve faiz işletilmek üzere verilen mal
anlamlarının her üçünü birden karşılayan ribâ kelimesiyle ifade etmekteydiler. Arap dilinde bu kelime ve
türevleri, genel olarak, ne şekilde ve hangi yönden olursa olsun bir şeyin
artması, fazlalaşması, çoğalması anlamlarına gelmektedir. Bu kelime özel olarak
mal ve mali işlemler için kullanıldığında ise, faizlendirme / ribâlandırma
yoluyla artmayı ifade etmektedir. Kelimenin if’âl kalıbı, artırmak, faizcilik veya tefecilik yapmak, ribâ / faiz
almak veya vermek, ribâ ile malını artırmak, bir şeyi nemalandırıp artırmak,
faiz yemek, faize bulaşmak, verdiğinden
daha fazlasını almak anlamlarında kullanılmaktadır.
Câhiliye Arapları arasında ribânın çok yaygın
olduğu bilinmektedir. Hz. Peygamber, Hicretin 10’uncu yılında yaptığı Veda
Haccı’nda irad ettiği bir hutbesinde, “Câhiliye toplumunun ribâsı kaldırılmıştır.
Kaldırdığım ilk ribâ da ribâmız, yani, Abbas b. Abdulmuttalib’in ribâsıdır;
artık onun tamamı kaldırılmıştır.” demiştir. Bununla birlikte, Hz.
Peygamber’den ve sahabilerinden, bu ve benzeri hadislerde geçen câhiliye ribâsı
tabirini açıklayan herhangi bir bilgi nakledilmemiştir. Bu konudaki ilk
açıklamalar tabiilere aittir. Onlardan gelen rivayetleri dörde ayırabiliriz. Birinci
tür rivayetlerde, veresiye alışveriş sonrasında müşteri borcunu ödeyemiyor,
satıcı ile yeni bir akit yapıyor, satıcı onun borcunu erteliyor, fakat yeni
vade karşılığında ondan anamalına ilaveten bir fazlalık almayı şart koşuyor,
onun aldığı bu fazlalığa ribâ deniyor. Veresiye alışveriş
terkibinin yerini ikinci tür rivayetlerde borç (الديْن)
kavramı, üçüncü tür rivayetlerde ödünç (القرْض)
terimi, dördüncü tür rivayetlerde de hak (الحقّ)
kelimesi almaktadır. Rivayetlerin analizinden anlaşılmaktadır ki, Câhiliye
Dönemi’nde ribâ akdi, ödünç işlemlerinde ödünç akdiyle eşzamanlı olarak
yapılabilirken, diğer borç akitlerinde zamanında ödenmeyen borcun vadesi yeni
bir anlaşmayla uzatılırken yapılmaktadır.
Bu rivayetler câhiliye ribâsının muhtevasını
belirlemek için sağlam bir veri alanı oluşturmaktadır. Biz bu rivayetlerden
hareketle İslâm’dan önceki ribânın unsurlarını ve özelliklerini
belirleyebiliriz. Rivayetlerden anladığımız kadarıyla, câhiliye ribâsının
tarafları hakiki kişilerdir, dayandığı akit çoğu kere borç akdidir; ribâ akdi
borçlanmanın bir sonucu olarak akdedilir, tarafların icap ve kabulleri ile geçerlilik
kazanır, borçlunun anamaldan daha fazlasını ödemesi şartını içerir; ribâ akdine
konu olan mal hakiki maldır, fazlalık olarak ödenen miktar ödünç akdinde
vadeye, diğer akitlerde de borcu ertelemeye karşılık gelir. İslâm öncesi
dönemde nizami bir Devlet sistemi bulunmadığından, ribâ, oldukça kontrolsüz,
istikrarsız, dengesiz, ekseriyetle yüksek oranlı ve acımasız bir seyir
izlemiştir. Bu özellikleri sebebiyle câhiliye ribâsı, şeklen günümüzdeki faiz
olgusunu andırsa da uygulanış ve işleyiş biçimi ve fonksiyonları itibariyle
daha çok tefeci faizine benzemektedir.
İslam alimleri câhiliye ribâsını farklı bakış açılarından
hareketle tanımlamaktadırlar. Mesela Tahâvî, onu, “vadesiz borcun [ödenmesinin borç verilen] malın
artırılması karşılığında ertelenmesi” şeklinde tarif etmektedir. Ebû Bekir
el-Cassâs onun hakkında, “Câhiliye ribâsının, şart koşulmuş bir fazlalık
karşılığında vadelendirilmiş olan bir ödünç verme [neticesinde] meydana geldiği
ve bu fazlalığın, vadeye karşılık geldiği bilinmektedir.” açıklamasını yapmaktadır.
Ulaştığımız bilgiler ışığında câhiliye ribâsının, bir kişinin başka birine
ödünç verirken veya hakkı olan bir malı ödemesini ertelerken ya da vadesi gelen
bir alacağını yeniden vadelendirirken anamalına ilaveten almayı şart koştuğu ve
aldığı gerçek fazlalığın adı olduğunu söyleyebiliriz.
Ribâ Kur’ân’da hiçbir şüpheye yer bırakmayacak
biçimde haram kılınmıştır. Fakat ayetlerdeki ribâ kavramıyla câhiliye ribâsının
mı, yoksa sonradan ona eklenen diğer anlamları da kapsayacak şekilde her türlü
ribânın mı kastedildiği tartışmalıdır. Tartışmanın temelinde Kur’ân’da geçen
er-ribâ (الربا)
kavramının belirtecinin fonksiyonunun ne olduğu yatmaktadır. Müfessirlerin
kahir ekseriyeti, bu belirtecin cins anlamı ifade etme fonksiyonuna sahip
olduğunu (الجنسية), bu
nedenle de ilgili ayetlerdeki ribâ lafzının her yer ve zamanda cari olan her
türlü faizi kapsadığını iddia etmektedir. Ancak bu ayetler vahyedilirken Arap
toplumunda câhiliye ribâsından başka bir ribânın bilinmediği de bir gerçektir.
O halde bu belirtecin öteden beri bilinen bir manaya işaret etme fonksiyonu
taşıması (العهدية)
daha güçlü bir ihtimaldir. Bazı müfessirler bu durumu dikkate alarak, ayetlerde
geçen ribâ kelimesinin câhiliye ribâsı anlamına geldiğini söylemişlerdir.
Özellikle ilk dönem müfessirlerinin ve son yüzyıllarda yaşayan müfessirlerin
çoğu bu kanaattedir.
Ancak kabul etmeliyiz ki, sonradan gerek Hz.
Peygamber’in sünnetiyle, gerekse İslâm alimlerinin içtihadıyla ribâya eklenen
manalar Kur’ân’la tamamen alakasız da değildir. Ancak bu alakayı kurmanın yolu,
faizin her türünü ribâ kapsamına almak değildir. Kanaatimizce, bu alakayı
kurmanın iki yolu vardır. Yapılması gereken ilk şey, şekilleri, amaçları,
fonksiyonları, özellikleri, unsurları ve sonuçları itibariyle câhiliye
ribâsıyla benzerlik gösteren muameleleri tespit edip, bunları ribâ kapsamında
değerlendirmektir. Bundan sonra yapılması gereken de Hz. Peygamber’in fazlalık
ribâsını (ربا الفضل) yasaklarken
yaptığı gibi, Kur’ân’da haram kılınan ribâya giden yolları tespit edip, ribâya
ek olarak bunları önleyici tedbirler kapsamında haram kabul etmektir. Ana
hareket noktası bu olmakla birlikte, ribâ kavramının kapsamı, ayrıntılarda
izlenen yönteme, içinde bulunulan zaman ve mekana göre farklılaşabilecektir. Bu
da esası itibariyle statik olan ribâya mahiyeti sürekli güncellenebilen dinamik
bir yapı kazandıracaktır
The usury (ribā) known
and applied during the jāhiliyya period (the pre-Islāmic period in Arabia)
constitutes the basis of the interest ban in Islām. According to the majority
of the commentators lived in the early period, the forbidden thing in the
Qur'an is the jāhiliyya usury. The surplus that is stipulated in favor of one
of the contracting parties in exchanging the same kind of goods with each other
is defined as ribā in the hadith and it is also based on the reasoning that is
observed when this ribā is banned. Likewise, the basis for the prohibition of
bad or incorrect types of shopping and illegitimate ways of gain by the Prophet
lies in the prohibition of the jāhiliyya ribā. Moreover, the meaning that Islāmic
scholars attached to this ribā has a great influence on the form and
clarification of their views on interest. In this article, we are handling such
an important issue. Our primary goal is to determine the nature of this ribā by
referring to the main sources and to identify its features and elements. We
hope that the results we achieve will provide a fundamental contribution to the
intellectual efforts of seeking solutions to the current interest problem in
terms of Islām.
Interest is an illegitimate treatment not based on
reasonable and justified grounds and is an immoral gain. Because of this, it is
forbidden in all the Semitic religions, criticized by the Ancient Greek
Philosophers and seen as an inhuman treatment by the everyone who has mercy and
conscience. However, understanding of interest had changed more or less
gathering from one society to another and from one ages to another. The
Jāhiliyya Arabs also have an understanding of interest that is formally universal,
but also has a few local features. They were expressing this with the word of
ribā (الربا) which
means all three meanings of interest, interest operation and interest goods. In
Arabic, this word and their derivatives generally mean the increase, the surplus,
the proliferation of something in whatever form and direction. If this word is
used specifically for goods and financial transactions, it means increasing
through interest. The form of if‘āl for this word means to raise, to take /
give interest or usury, to increase amount through interest, to increase
something, to eat interest, to infect interest or usury, to get more than you
give.
It is known that interest is very common among the
Jāhiliyya Arabs. The Prophet Muhammad has said in a sermon that he had made in
the Farewell Pilgrimage in the tenth Hijri year: “The ribā of Jāhiliyya society
has been abolished. The first interest I have abolished is our interest, that
is, the ribā of Abbas b. Abdulmuttalib; it is now all abolished.” However, no
information has been narrated from the Prophet and his Companions that explains
the phrase of jāhiliyya ribā in this and similar hadiths. The first statements
on this subject belong to the Successors. We can divide the narrations from
them into four groups. In the first type of these narrations, an excess that a
person who makes credit sale gets it from his customer when he can’t pay his
overdue debts in addition to the main goods for a new term is called the ribā.
The word of sale is replaced by the concept of debt (الديْن) in the second type of these narrations, the term of loan (القَرْض) in the
third type of them and the word of right (الحقّ) in the fourth type of them. It is understood from analysis of
narrations that the ribā contract in the Jāhiliyya period can be made
synchronously with the loan contract in lending and borrowing transactions,
whereas it is made during extending payment time of unpaid debts on time in
another debt contracts.
These narratives constitute a strong data field for
determining the scope of jāhiliyya ribā. From these narratives we can determine
the elements and characteristics of the ribā before Islām. As far as we know
from these narratives, the parties of ribā contract in Jāhiliyya Period are
real persons, the contract on which it is based is most often debt contract;
ribā contract is made as a result of debt, becomes valid with the wills and
acceptances of the parties and includes the condition of debtor’s payment more
than the capital sums; the goods of ribā contract is rightful goods, the amount
paid as a surplus corresponds to the expiry in loan and to the postponement in
other debt contracts. Since there is no formal State system in the pre-Islāmic
period, ribā has followed a rather uncontrolled, unstable, unbalanced, often
high-rate and cruel process. Because of these features, the jāhiliyya ribā is
formally similar to the contemporary interest, but it resembles usurer’s
interest in terms of its implementation, operation and functions more than
this.
Islāmic scholars describe the jāhiliyya ribā from
different perspectives. For example, Tahāwī describes it as “postponement [of
payment] of current debt for the increase of the goods [given as debt]”. Abū
Bakr al-Jassās describes it as “it is known that the jāhiliyya ribā has
happened [in the end of] termed loan for a stipulated surplus and this surplus
has corresponded to term”. We can say in the light of the information we have
arrived that ribā is the real surplus that a person stipulated it in addition
to his principal when he lend hıs goods to another person or delayed payment of
a commodity that is his right and in someone else’s debit or determined the new
term for his unpaid debt, and than took it.
The ribā has been forbidden in the Qur’an in such a
way as to leave no room for doubt. But it is argued that the concept of ribā in
the verses whether means only the jāhiliyya ribā, or includes all kind of ribā
that is also involves the other meanings added to it afterwards. The thing that
takes place at the basis of the discussion is what function of the article of
the concept of ribā (الـربا) in the
Qur’an has. The majority of the commentators on the Qur’an claim that this
article has the function of the meaning of the genus (الجنسية), and therefore the ribā in the related verses covers all kinds
of interest everywhere and at all the times. But it is also a fact that there
is no known any interest other than the jāhiliyya ribā in the Arab society
while these verses are being revealed. In that case, it is a stronger
possibility that this article has a function of pointing to a meaning that has
been known for a long time (العهدية). Some
commentators, taking this situation into account, said that the word of ribā in
the verses means the jāhiliyya ribā. Especially, most of the first term commentators
and of the commentators who have lived in the last a few decades have this
opinion.
However, we have to admit that the meanings
added to the ribā afterwards by the Sunnah of the Prophet, and of the Islāmic
scholars are also not completely irrelevant to the Qur’an. Yet, the way of
establishing this relationship is not to include any kind of interest in the
scope of the jāhiliyya ribā. In our opinion, there are two ways to establish
this relationship. The first thing that needs to be done is to identify
treatments that similar to the jāhiliyya ribā in terms of their shapes,
purposes, functions, features, elements and results and to evaluate them within
the scope of the ribā. What needs to be done after that is to determine the
ways that cause the ribā forbidden in the Qur’an as the Prophet did when he ban
the excess usury (ربا الفضل) and
to forbid them as addendum to the ribā under preventive measures. Despite the
fact that this is the main point of departure, the scope of the concept of ribā
may differ in accordance with the method be followed in details and the current
place and time. This will give the concept of ribā that is essentially static a
dynamic structure that is constantly updatable at all times.
Subjects | Religious Studies |
---|---|
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 15, 2017 |
Submission Date | April 25, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 Volume: 21 Issue: 1 |
Cumhuriyet Theology Journal is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).