İslam’ın Arap Yarımadası’ndan çıkarak doğuda Çin sınırları ile Hint, batıda Kuzey Afrika ve Endülüs’e kadar yayılması Müslümanların birçok farklı kültürle yakın temas kurmalarını sağlamıştır. Bunun neticelerinden biri, gerek ilmî birikimin artması gerekse askerî, malî vb. yönlerden yeni ihtiyaçların ortaya çıkması sonucu coğrafyaya dair çalışmaların hız kazanmış olmasıdır. İlk dönem İslam coğrafyacıları eserlerinde, hem seyahat ettikleri hem de haklarında malumat toplayabildikleri şehirleri tasvir etme yoluna gitmişlerdir. Bir nevi yazılı haritalar olarak kabul edebileceğimiz bu ilk çalışmalar, her ne kadar farklı coğrafyalarda yazılmış ve farklı ekoller tarafından ortaya konmuş olsalar da birtakım ortak özelliklere sahiptirler. Bu ortak noktalardan birisi, şehirlerin tasvirlerinde kullandıkları terminolojidir. Bu terminoloji bize, Müslüman coğrafya bilginleri arasında şehirlerin tasvirinde öne çıkan ortak bir şehir tipolojisinin var olduğunu salık vermektedir. Biz de bu çalışmada bizzat müelliflerin kullandıkları kavramların neler olduğu ve ne anlama geldikleri, bu kavramların birbirleriyle olan ilişkisi gibi birtakım sorulara yine müelliflerin eserlerindeki kullanımlarını tetkik ederek cevap vermeye çalışacağız.
Özet
Ortaçağ İslam coğrafyacılarının eserlerinde, medîne olarak belirtilen yerleşim birimlerinin tasvirleri birtakım ortak özelliklere sahiptirler. Bu ortak noktalardan birisi, müelliflerin şehirlerin tasvirlerinde kullandıkları terminolojidir. Bu çalışmada müelliflerin şehirlerin tasvirlerinde kullandıkları kavramların neler olduğu ve ne anlama geldikleri, bu kavramların birbirleriyle olan ilişkisi gibi birtakım sorulara, bizzat müelliflerin eserlerindeki kullanımları tetkik edilerek cevap verilmeye, ardından Müslüman coğrafya bilginleri arasında şehirlerin tasvirinde öne çıkan “ortak bir şehir tipolojisi” ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu tipolojiyi oluşturduğunu düşündüğümüz yapısal unsurlar, aynı zamanda o tarihlerde bir şehrin/medînenin hangi topoğrafik unsurlardan meydana geldiğini de ortaya koymaktadır.
Müslüman coğrafyacıların şehirlerin tasvirinde kullandıkları terminolojinin doğuşunda ilk fetihlerin akabinde karşılaşılan şehirlerin büyük etkisi vardır. Bilhassa Fars etkisinin, Sâsânîlerden ele geçirilen İran, Horasan ve akabinde Maveraünnehir bölgesi şehirlerinin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte coğrafya müellifleri ortaya koydukları bu terminolojiyi yalnız bu bölgelere hasretmemişler, örneklerine yer verildiği üzere Kuzey Afrika ve Endülüs gibi diğer bölgelerin tasvirlerinde de kullanmaya devam etmişlerdir. Bu da şehir tasvirlerinde artık ortak bir dilin ve terminolojinin ortaya çıktığı ve kullanılmaya başlandığı anlamına gelmektedir.
Coğrafya müellifleri eserlerinde “medîne” olarak belirttikleri İslam şehirlerini tarif ederlerken ayrı başlıklar halinde incelediğimiz beş ana unsura işaret etmektedirler. Bunlar; kuhendiz, şehristan/medîne, rabad, bizim şimdilik “sur içi/mücâvir zirâî alan” olarak tabir ettiğimiz kısım ve son olarak bu şehir merkezine bağlı rustâklardır. Bu unsurlar şehrin gelişim şekline göre kimi zaman içten dışa doğru, bir başka deyişle merkezden çevreye doğru gelişen, kimi zaman birbirinden bağımsız surla çevrelenmiş, kimi zaman da birbirine bitişik vaziyette bulunabilmektedir. Ancak, bir şehrin bu unsurların tamamına aynı anda sahip olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu durum tamamen şehrin gelişmişlik düzeyiyle alakalı olup, bu unsurların tamamına sahip olan şehirler dönemin askerî, idarî ve ekonomik bakımdan gelişmiş merkezleri konumundadırlar. Şu hususu da belirtelim, ki metodik açıdan çalışmada verilen örnekler konuyu en iyi şekilde kavramamızı ve şehir tipolojisine dair silüetin daha iyi görülmesini sağlamaları amacıyla, diğer şehirler içinde tebarüz edenler arasından seçilmişlerdir. Zira, İslam coğrafya müelliflerinin tüm şehir tasvirlerinde her bir unsura dair örnekler bulmak mümkündür. Kuhendizler, şehristânlar ve rustâklar İslam öncesi dönemde de yaygın olarak görülebilen unsurlar olup İslamî dönemi “medîne” ve “rabad”ın kavramsallaştığı, yeni medînelerin ve rabadların teşekkül ettiği, surla çevrelendiği ve rabadların zamanla medîneye dönüştüğü bir dönem olarak düşünmemiz mümkündür. Coğrafya metinlerinde kuhendiz ile kale, hisâr ve hısn olarak isimlendirilen yapılar arasında bir kavram kargaşasının olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, bazı müelliflerin de vurgulamaya çalıştıkları üzere, daha önce genel kabule göre kale veya hısn olarak bilinen ve özellikle Horasan ve Maveraünnehir bölgelerinde görülmeye başlanan bu yapılar için şehir merkezinin bölümlerinden olan bir medîneye/şehristâna nispet edilmeleri sebebiyle kuhendiz tabiri kullanılmıştır. Kuhendizler, İslam öncesi şehrinin merkezlerini temsil etmekte olup, İslamî dönemin ilk zamanlarında da aynı amaçla kullanılmaya devam edilmişlerdir. Ancak, Müslüman idaresi altında iskâna tabi tutulan şehirlerde idarî ve iktisadî gelişmeye bağlı olarak yeni yerleşim alanlarının imara açılması ile bu eski alanlar yavaş yavaş terkedilmeye başlanmıştır. Şehristânlar, halkın ekseriyetinin yaşadığı yerleşim alanları olup, İslamî dönemle birlikte terminolojik değişime uğramış, yerini “medîne” kavramının alması ile ilmî çevrelerce kullanımı zamanla terkedilmiştir. Bu noktada, Arapça’da hem yapısal ögelerine yer verdiğimiz “şehir mefhumu” için, hem de şehri oluşturan unsurlardan birisi olan “şehristânlar” için “medîne” kavramının kullanılmış olması, coğrafya eserlerinin tetkikinde dikkat edilmesi gereken hususlardan biri olarak karşımızda durmaktadır.
Coğrafi metinlerden anlaşıldığı kadarıyla Müslümanlarca şehirlerde uzun yıllar boyunca medîne yerleşim alanları teşkil edilmeye devam etti. Bu şehirler aynı zamanda, fetihler sonrası imar ve iskan faaliyetleri neticesinde şehirlerde meydana gelen değişime de örnek teşkil ederler. Buna karşın, Müslümanların iskanından evvel birden fazla şehristâna/medîneye sahip şehirlere dair coğrafya eserlerinde pek fazla malumata sahip değiliz. Ulaşabildiğimiz kadarıyla, kaynaklarımızda İslamlaşma öncesi döneme ait, birden fazla şehristân’a sahip tek örnek Buhara’dır. Buhara, Semerkant, Merv ve Belh gibi dönemin gelişmiş şehirlerinde olduğu gibi, şehirlerin ana çekirdeğini oluşturan kuhendizleri, şehristânları/medîneleri ve çoğunlukla sonradan teşekkül eden rabadları da içine alan genellikle dâirevî bir surun inşa edildiği görülmektedir. İlgili başlık altında ortaya konmaya çalışıldığı üzere, bu surlar içerisinde kalan zirâî alanların, gerek terminolojik manada ayrı kavramlarla ifade edilmeleri gerekse sınırları belirlenmiş araziler olmaları hasebiyle müstakil bir unsur kabul edilmeleri daha uygundur. Biz bu unsura şimdilik “sur içi/mücâvir zirâî alan” tabirini kullanmayı uygun gördük. Böylece bu alan, şehri oluşturan yapısal ögelerden birini de teşkil etmiş olmaktadır.
Rustâklar, Fars/Sasânî şehirleşmesinin ve toprak yönetimin bir unsuru olup, İslamî dönemde de kısmen uygulanmaya devam etmiştir. Rustâklar, daha kuruluş aşamasından itibaren şehirlerin geçim kaynağıydı ve bu çağlarda ziraate dayalı toplumun vazgeçilmez bir aracıydı. Büyüklüklerine bağlı olarak şehirler, onlarca rustâka sahip olabilmekteydi. Yine Belh örneğinde açıkça görüldüğü üzere özellikle büyük şehir merkezlerine bağlı rustâklar bir veya birkaç köyden müteşekkil değildi. Muhtemelen idârî manada bu rustâkların bağlı bulunduğu şehir/medîne olarak kabul edilen büyük yerleşim birimlerini de ihtiva edebilmekteydi.
The spread of Islam from the Arabian Peninsula to the North Africa and al-Andalus in the west, to the Chinese borders and the Indian Subcontinent in the east, helped Muslims to establish close contact with many different cultures. One of the consequences of this is that both the increase in scientific accumulation and the emergence of new needs in military, financial and similar aspects accelerated the studies on geography. Islamic geographers of the first period, not only did they describe the cities to which they travelled but also they depicted the cities about which they could collect data. These first works, which can be considered as a kind of written maps, have some common features, although they are written in different geographies and revealed by different schools. One of these common points is the terminology that they used in depictions of cities. This terminology suggests that there was a common city typology among Muslim geography scholars that stands out in the depiction of cities. In this study, particularly we will try to answer a number of questions such as what the concepts of authors are and what they mean and the relationship between these concepts by examining the uses of authors in their works.
Summary
The depictions of settlements which were designated as madīna in the works of the medieval Muslim geographers have some common characteristics. One of them is the terminology used by the authors in depictions of cities. In this study, particularly I tried to answer a number of questions such as what the concepts of authors are and what they mean and the relationship between these concepts by examining the uses of authors in their works. Then, a common city typology which is prominent in the depiction of cities among the Muslim geography scholars has been put forward. The structural elements that are considered to constitute this typology also revealed the topographic elements of a city at that time.
The cities conquered by muslims had a great impact on the emergence of the terminology used by Muslim geographers in depicting cities. I can say that especially Persian influence; the cities in Iran, Khurāsān which were captured from the Sāsānians and Mā Warāʾ al-Nahr districts was effective. However, geography writers did not restrict using this terminology for only these regions, they also had continued to use in depiction of other regions such as North Africa and al-Andalus. This means that a common language and terminology emerged and started to be used.
Geography authors point to five main elements that I have examined in separate titles while describing Islamic cities that they called "madīna". These are kuhandiz, shahristān, rabad, the part so-called “the adjacent agricultural fields / agricultural fields surrounded by wall” by us and the last part rustāq connected to main city center. Depending on ways of development of cities, these elements sometimes developed from inside to out, in other words from center to environment, sometimes surrounded by independent walls and sometimes adjacent to each other. However, a city did not have to have all these elements at the same time. This situation was totally related to development level of city, and the cities which had all these elements were the military, administrative and economically developed centers of the period. From the methodical point of view, it should be noted that the examples given in the study were selected from among the other cities in order to ensure that to understand the subject in best way and ensure that the silhouette on the city typology is seen better. Because it is possible to find examples of each element in all city depictions of Islamic geography writers. Kuhandiz, shahristān/madīna, and rustāq are the elements that can be seen in the pre-Islamic period. It is possible to think of the Islamic period as a period in which these words were conceptualized, new madīnas and rabads were formed, surrounded by walls and rabads were gradually transformed into madīnas. In geography texts, it is seen that there is a concept confusion between kuhandiž and buildings named qalʿa, ḥiṣār and ḥiṣn. However, as some writers hade tried to emphasize, "kuhandiz" had been using for these structures which were previously known as fortress (especially ḥiṣn or qalʿa) due to their proportion to shahristāns / madīnas of city centers, and were notably seen in the regions of Khurāsān and Mā Warāʾ al-Nahr. Kuhandižs represent the centers of pre-Islamic cities and were continued to be used for the same purpose in the early Islamic period. But, these old areas were gradually abandoned due to the development of new parts of settlement under Muslim administration. Shahristāns were residential areas where the majority of people lived. With the Islamic period, the word “shahristān” had been terminologically changed to “madīna” and use of this concept by scientific circles was gradually disappeared in time. At this point, it is one of the issues to be considered in the examination of geography works that the use of “madīna” in Arabic both for the concept of the city in which we examine the structural elements in this article, and for “shahristān” which is one of the elements of the city.
As it is understood from the geographical texts, madīna was continued to be established by Muslims in cities for centuries. These are also examples of change in cities as a result of development and housing activities after the conquests. However, we don’t have much information in the geography works about the cities which had more than one shahristān /madīna before the inhabit of Muslims. As far as we can reach, the only example in our resources with multiple madīnas/shahristān belonging to the pre-Islamic period is Bukhara.
As in the developed cities of the period such as Bukhara, Samarqand, Marw and Balkh, it is seen a generaly circular fortification wall which usually surrounded main center of cities including kuhandizs, madīnas/ shahristān and mostly later rabads. So, it is more appropriate to consider the areas between these walls and other parts of city (kuhandiz, shahristān/madīna, rabad) as an independent element because of the fact that they were lands with determined borders and were defined by separate concepts. I have used “adjacent agricultural area” for this element for now. Thus, this area constitutes one of the structural elements of the cities.
Rustāqs were parts of Persian-Sāsānian urbanization and land administration, and had continued to be partially implemented during the Islamic period. They were the source of livelihood of the cities from foundation stage and were an indispensable tool of the society based on agriculture in that ages. Depending on size, the cities could have dozens of them. As can be seen in the case of Balkh, the rustāḳs especially connected to the big city centers were not composed of one or several villages. Moreover, these rustāqs could contain big settlements called madīna which were their centers.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 15, 2018 |
Submission Date | September 12, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 22 Issue: 2 |
Cumhuriyet Theology Journal is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).