Abstract
Kur’ân-ı Kerîm’in nasıl okunup yorumlanacağı meselesi, Kelâm, Fıkıh ve Tasavvuf gibi İslâmî ilimlerin erbâbı tarafından konu edilmiştir. Her disiplin kendi zâviyesinden bir yorumlama usûlü ortaya koymuştur. Tasavvuf ilminin mensupları sûfîler de âyetleri yorumlarken bir takım sebeplerle bazı metodolojik kavramlar üretmişlerdir. Onlar Kur’ân’ı, Tasavvuf’un karakteristik özelliklerine uygun bir tefsir yöntemi olan işâret ile yorumlamıştır. İşâret, tefsire nazaran ikincil bir yorum metodudur. Bu bağlamda işârî tefsir, keşf ve ilhâmla Kur’ân âyetlerinin yorumlanması ve âyette mevcûdiyeti öne sürülen işâretlerin anlatılmasıdır. Ne var ki sûfîler, âyetlere dair çıkarımlarını bir yandan açıklamak isterken, diğer taraftan gizlemek zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla bu çelişkili tutumları, işârî tefsire has bir problem olarak beyân etme-gizleme paradoksunu doğurmuştur. İşte bu çalışmanın amacı, bahsi geçen paradoks açısından sûfî tefsir / yorum geleneğini değerlendirmektir. Sûfîlerin Kur’ân’ı yorumlamada bazı nedenlerle kullandıkları araçların ve bunları kavramsallaştırma biçimlerinin tespit edilmesi de bu araştırmanın amaçlarındandır. Bu perspektif içinde harf, işâret gibi sembolik vasıtaların tasavvuftaki fonksiyonu üzerinde durulmuştur. İşârî yoruma has bir takım metot ve enstrümanların oluşumu ve bunda İbnü’l-Arabî’nin etkisi ele alınmıştır. Bir araştırma makalesi mâhiyetinde olan bu çalışmanın amaçlarına ulaşabilmek için ayrıntılı bir literatür taraması yapılmıştır. Yöntem olarak ise sûfîlerin yorum usûlünü objektif olarak verebilmek gayesiyle, fenomenolojik yaklaşım ve tarihsel yöntem kullanılmıştır. Çalışmanın konusunu doğrudan ilgilendiren bazı kavramların detaylı analiz edilmesi için, yer yer kavram analizi yönteminden de istifade edilmiştir. Sûfîlerin Kur’ân yorumlama metodu olan işârî tefsire dair Türkiye’de ve yurt dışında birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar çoğunlukla işârî tefsirin mâhiyetini ve konumunu belirleme veya bir sûfî müfessirin işârî tefsir üslûbunu ele almaya dayalı klasik tarzda ürünlerdir. Örneğin Yaşar Kurt’un Ni’metullah Nahcivânî ve Tasavvufî Tefsiri isimli çalışması, Mehmet Okuyan’ın Necmuddin Daye ve Tasavvufi Tefsiri isimli çalışması sözkonusu temada doktora tezleridir. Makalemizin konusu ve amacıyla doğrudan ilişkili bazı çalışmalardan bahsetmek gerekirse; günümüzde yapılan çalışmalar arasında Yunus Emre Gördük’ün Tarihsel ve Metodolojik Açıdan İşârî Tefsir adlı eseri, Davut Ağbal’ın İbn Arabî’de İşârî Tefsir isimli kitabı, Kur’an’ın Bâtınî ve İşârî Yorumu adıyla Kuramer tarafından yayınlanan sempozyum kitabındaki tebliğler sayılabilir. Ekrem Demirli’nin “Kuşeyrî’den İbnü’l-Arabî’ye İşârî Yorumculuk Hakkında Bir Değerlendirme” makalesi de bu araştırmanın kaynaklarındandır. Geçmişte telif edilen eserlere gelince; başta erken devir tasavvuf klasikleri olmak üzere, Ebû Hâmid el-Gazzâlî ve İbnü’l-Arabî’nin teliflerinden, Zehebî ve Zürkānî gibi ulemânın yazdığı tefsir usûlü kitaplarından söz edilebilir. Bu çalışmanın verileri ışığında elde edilen bulgu ve sonuçlar ise şöyle sıralanabilir: Sûfîler dile getirmek istedikleri kişisel tecrübelerini işâret olarak tesmiye etmişlerdir. Onlar Kur’ân okurken veya dinlerken içinde bulundukları mânevî hâller neticesinde hislerini beyân etmek istemişlerdir. Aynı zamanda anlaşılmama, kabul görmeme, itham edilme ya da aynı zevki tatmamış olanlara zarar verme kaygısıyla bu duygularını gizleme yoluna gitmişlerdir. Kendilerinin, coşkun duygularını ve tecrübî bilgilerini bir yandan açıklama arzusu, öbür taraftan saklama gereği zâhiren bir paradoksa neden olmuştur. Bu sebeple onlar Kur’ân’ı yorumlarken bazı kavramsal araçlardan istifade etmişler ve kapalı bir dil kullanmışlardır. Bu çerçevede İbnü’l-Arabî’nin ve haleflerinin ise ayrı bir konumu ve üslûbu vardır. İbnü’l-Arabî’nin Kur’ân’a yaklaşımı artık işârî sûfî tefsir yerine nazarî sûfî tefsir olarak adlandırılmıştır. Kendisinin temel enstrümanı, bir te’vîl metodu olarak iʽtibâr / taʽbîrdir. Kâşânî, Nahcivânî, Bursevî gibi takipçileri de işârî yorum faaliyetlerinin yayılması ve kabul görmesinde etkili olmuşlardır. Bu makale, tasavvuf ehlinin âyetler hakkındaki bazı düşüncelerini beyân etmek ya da saklamak için ürettikleri terimler ve birtakım yöntemler hakkında metodolojik bir analiz ve değerlendirme olması bakımından, literatürdeki boşluğu dolduracaktır. Bununla birlikte o, işârî tefsir literatürüne de bir katkı sağlayacaktır. Makale her ne kadar dikkatli ve detaylı bir araştırma neticesinde ortaya konulsa da onda eksik kalan hususlar elbette mevcuttur. Sûfîlerin Kur’ân yorumlarına dair, üzerinde herhangi bir çalışma yapılmamış veya ayrıntılı olarak ele alınmamış bu tür meseleler diğer araştırmacılar tarafından da bir analize tâbi tutulabilir. Böylece işârî tefsir hakkındaki meşrûiyet ve usûl tartışmalarına olumlu katkıda bulunacak çalışmalar üretilebilir.