“Müslüman müctehidlerin şer‘î bir konuda ittifak etmeleri” olarak
tanımlanan icmâ fıkıh usûlü delilleri arasında şeref sırası sünnetten sonra,
kuvvet sırası Kitaptan önce olan ve kesin bilgi sağlayan bir delildir. İcmâın
kesin bilgi kaynağı oluşunun altında ümmetin tümünün yanılmazlığı inancı
yatmaktadır. Ümmetin masum kabul edilmesi beraberinde icmâ ehlinin kim olduğu
problemini getirmiştir. Ümmetin tüm fertlerinin, sadece bilginlerin ve belirli
konularda uzman olan bilginlerinin onay ve muhalefetinin icmâın in‘ikâdında
etkisi usûlcüler tarafından tartışılmıştır. Bu tartışma problemin bilgiye
dayalı olan kısmı ile ilintilidir. Bu noktada kimi usûlcüler ümmet lafzının
ifade ettiği umûm gereği icmâda âvâmın da onayının gerektiğini savunurken
çoğunluk usûlcüler ise âvâmın ne onay ne ede hilâfının icmâda etkisi olmadığını
ileri sürmektedirler. Çoğunluk usûlcülere göre icmâ müctehidlerin ittifakı ile
tahakkük eder. Kimileri sadece herkesçe bilinen konularda âvâmın onayını
gerekli görerek mevzu bahis problemi aşmaya çalışmışlardır. Böylelikle uzmanlık
gerektiren konularda âvâm, müctehidlere tabi olması gerektiğinden müctehidlerin
ittifakı aynı zamanda dolaylı olarak ümmetin ittifakı anlamına gelmektedir.
Herkesin bilmek zorunda olduğu konularda ise âvâmın da onayı aranarak problem
“bilme” üzerine dayandırılarak çözülmeye çalışılmaktadır. Müctehidlerin onay ve
hilâfının icmâda etkisinde tartışma olmamakla beraber belli konularda uzman
olanların icmâda onayları usûlcüler nezdinde tartışılmıştır. Kelamcıların,
usûlcülerin, muhaddis ve benzerlerinin icmâ ehliyeti bu bağlamda ele
alınmıştır. Fukahâ usûlcüleri fıkıh usulü bilme üzerinden meseleyi ele alarak
mihenk taşı niteliğindeki şartı dile getirmiş, bu şartın eksik olduğu kimseleri
icmâ ehli saymamışlardır. Mütekelimîn usûlünde de benzer tartışma kendisini
fürû‘u ezbere bilme ile usûlü bilme üzerinde meydana gelmiştir. Ancak her iki
ekolde de ortak olan husus kelamcı, muhaddis vb.lerinin fıkıh ve fıkıh usulünü
bilmemelerinden ötürü icmâ ehli olmadıklarının ifade edilmesidir. Bununla
beraber meseleyi ictihad bağlamında ele alan Cüveynî (ö. 478/1085) ictihâd
ehliyetine haiz kimselerin uzman olduğu ilimi dikkate almaksızın icmâ ehli
olduğunu, bu ehliyetin yoksun olduğu kimselerin uzman olduğu ilim dalının
ehemmiyetinin olmadığını ve icmâ ehlinden olmadığını belirtir.
Problemin diğer kısmını ise
adalet oluşturmaktadır ki fasık ve bidatçi bir müctehidin onay ve muhalefetinin
icmâda etkisi bu bağlamda ele alınmaktadır. Usûlcüler icmâ ehliyetinin ictihâd
ehliyeti ile bağlantılı olarak fetvâsı makbul olan müctehid için aranan ictihâd
ve adalet şartlarını icmâ ehli için de ileri sürmektedirler. Biz de bu
çalışmamızda icmâ ehlinin kimler olduğunu klasik usûl kaynakları çerçevesinde
ele alıp ehil sayılmayanların muhalefetine rağmen oluştuğu iddia edilen birkaç
icmâ örneğini zikredeceğiz.
Anahtar Kelimeler: Fıkıh Usulü, İcmâ, Müctehid, Âvâm, Fasık
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 26, 2019 |
Submission Date | April 16, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 Volume: 19 Issue: 1 |