MÖ VII. yüzyılın sonları, Mezopotamya toprakları için farklı bir sürecin başlangıcıydı. Emperyalist politikaların tetiklediği, sınırları aşan seferler sayesinde hâkimiyet alanını genişleten ve böylece gücünü zirveye taşıyan Yeni Asur İmparatorluğu, karşılaştığı iç ve dış sorunların etkisiyle güç kaybetmişti. Taht kavgaları ve iç isyanlar, devlet otoritesi üzerinde tahribata yol açmıştı. Bu istikrarsızlık doğal olarak, yönetim mekanizmasını dış etkilere karşı savunmasız bıraktı. İmparatorluğun, çağdaşlarına sağladığı üstünlük günden güne erirken, değişen siyasi koşullarda yeni rakipler ortaya çıkarmaktaydı. Asur’un parçalanma sürecinde, bu zafiyetten yararlanmayı başaran ilk rakip, Babil oldu. Zira Babil, Yeni Asur kralları tarafından bölgede siyasî ve askerî politikaların uzun yıllar hedefi olmuştu.
Asur kralı Asurbanipal ile en geniş sınırlarına ulaşan Yeni Asur İmparatorluğu, onun ölümünden sonra zayıflamıştı. Bu süreçte Nabopolassar’ın, Medler ile kurduğu ittifak neticesinde Ninive’nin düşmesine katkıda bulundu. Asur’un bölgedeki gücü sona ererken Nabopolassar, Harran’a kaçan ve Mısır desteği ile direnmeye çalışan son Asur kralı II. Assur-uballit’i ve ardından Mısır ordularını MÖ 605’te mağlup etmeyi başardı. Bu Nabopolassar’ın ve Yeni Babil’in Mezopotamya’da hakimiyetini ilan etmesi anlamına geliyordu. Sık sık Asur baskınlarıyla karşılaşan Babil, Nabopolassar’ın doğru zamanda yaptığı hamle ile bu baskıya bir son verme şansını da yakalamış oldu. Artık Babil’i bekleyen yalnızca bağımsızlık değil aynı zamanda bölgenin yeni siyasi gücü olma fırsatıydı. Böylece, Mezopotamya’daki bu hegemonya mücadelesinde Asur İmparatorluğu düşerken Babil yükselişe geçti. Nabopolassar’ın Yeni Asur yönetimine karşı başlattığı isyanın başarıya ulaşması yeni bir dönemin kapılarını açmıştır. Nabopolassar’dan sonra tahtı devralan oğlu II. Nebukadnezar dönemi ise devletin siyasî gücünün zirvesi olarak tanımlanacaktı.
Yeni Babil’in bağımsızlığını başlatan Nabopolassar’ın ve sonrasında devleti imparatorluğa dönüştüren oğlu II. Nebukadnezar’ın izlediği politikalar, Mezopotamya tarihinde önemli gelişmeler getirecekti. Yeni Babil döneminin öne çıkan kralı II. Nebukadnezar, sınırlarını genişletme ve bilhassa bölgenin stratejik konumlarında gücünü perçinlemek adına sömürüye dayalı bir politika izledi. Yeni Babil kralının izlediği siyaset esasında yüzlerce yıl devam etmiş olan Asur geleneğinden farklı değildi. Amurruların ve Babil şehrinin tanrısı olan ve Hammurabi ile ün kazanan tanrı Marduk, yeniden yıldızı parlayan bir tanrı olacak ve II. Nebukadnezar’ın siyasî başarılarında ve Babil emperyalizmin meşrulaştırılmasında temel rolü üstlenecekti. Bir başka ifadeyle yıllarca devam eden ve Asur emperyalizminin meşru kılıcı olan tanrı Asur’un yerinde artık Babil’in millî tanrısı Marduk oturacaktı. Nebukadnezar ile Mezopotamya coğrafyasında otorite kurmayı başaran Babil devleti din-siyaset sarmalında adım adım yayılma sürecine girerken beraberinde de pek çok riski göze alıyordu. Çünkü, Mısır tehlikesi bir yana Babil’in egemenlik alanında pek çok etnik kökeni barındıran geniş bir coğrafya bulunuyordu.
The late 7th century BCE marked the beginning of a distinct era for the lands of Mesopotamia. The Neo-Assyrian Empire, which had expanded its dominion through transboundary campaigns triggered by imperialist policies and thus reached the zenith of its power, began to decline due to internal and external challenges. In this period of disintegration, Babylon emerged as the foremost power to capitalize on Assyria’s vulnerability. The policies pursued by Nabopolassar, who spearheaded the independence of Neo-Babylon, and later by his son Nebuchadnezzar II, who transformed the state into an empire, would bring significant developments in Mesopotamian history. Nebuchadnezzar II, the most prominent king of the Neo-Babylonian period, implemented an entirely expansionist agenda to expand his borders and consolidate his power, particularly in the region's strategic locations. Egypt's encouragement of smaller kingdoms, especially the Kingdom of Judah, to rebel against Babylon often forced Nebuchadnezzar II to suppress these uprisings. Ultimately, Nebuchadnezzar II's wrath against Egypt-aligned Judah resulted in a particularly harsh action. The conquest of Jerusalem and the subsequent deportation of large segments of the Judahite population to Babylon left enduring scars on Judahite cultural memory. In his polices, Nebuchadnezzar II consistently claimed the support of the god Marduk. The Marduk-centric military power became the most legitimate instrument of Nebuchadnezzar II's imperialist expansion. This article aims to reveal the effects of Nebuchadnezzar II's understanding of faith on state administration and the reflections of this situation, especially on the people of Judah and the region.
| Birincil Dil | İngilizce |
|---|---|
| Konular | Dinler Tarihi, Tarihsel Çalışmalar (Diğer), Dini Gelenek Çalışmaları (Doğu, Yahudi, Hristiyan ve İslami Gelenekler Hariç) |
| Bölüm | Araştırma Makaleleri |
| Yazarlar | |
| Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2025 |
| Gönderilme Tarihi | 5 Mayıs 2025 |
| Kabul Tarihi | 25 Temmuz 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 25 Sayı: 2 |