In the late Ottoman period, it is seen that poetry was tried to be defined in periodicals and poetic texts. Attempting to redefine poetry is an indication of the emergence of a new poetry and the desire to build a new poetic tradition. After the Tanzimat period, the strict rules and traditional criteria of classical poetry began to lose their validity. There was a deliberate move away from the classical literary definitions of poetry in defining new poetry. In the new definitions, formal characteristics were not emphasized, while criteria such as the method of presenting content, poetic quality, and aesthetic pleasure became more prominent. When defining poetry, purifying it from formal elements such as meter and rhyme indicates that new poetry has begun to diverge from classical poetry in terms of form. However, the emergence of prose poetry, on the other hand, necessitated a rethinking of what poetry is. With prose poetry, it began to be discussed that poetry does not have a single and fixed form and that poetry can also be written in prose. Those who redefined poetry often rejected formal requirements such as meter and rhyme, arguing that poetry does not have a fixed form. They asserted that what determines literary quality is not a mechanical technique but imagination and literary language that can provide aesthetic pleasure. Thus, the determinant of acceptable poetry has ceased to be form. Prioritizing content and aesthetic quality in poetry played an important role in liberalization.
It can be argued that the definitions made in the late Ottoman period served two functions. First, in these definitions, the strict rules of old poetry were sometimes rejected or stretched. Second, these definitions serve as a poetic defense and roadmap for the new poetry. This article discusses the poetry definitions made in the nineteenth century and attempts to determine the direction of the relationship between definitions and innovation.
Osmanlı’nın son döneminde, süreli yayınlarda ve poetik metinlerde şiirin tanımlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Şiiri yeniden tanımlamaya çalışmak yeni bir şiirin ortaya çıkmaya başladığının ve yeni bir şiir geleneği inşa etme isteğinin göstergesidir. Tanzimat sonrasında klasik şiirin katı kuralları ve geleneksel ölçütleri geçerliliğini yitirmeye başlamıştır. Yeni şiir tanımlanırken klasik edebiyatın şiir tanımından uzaklaşılır. Yeni tanımlamalarda şekil özellikleri değil, içeriğin sunuluş yöntemi, şiirsel nitelik, estetik haz gibi kriterler öne çıkmıştır. Şiir tanımlanırken şiiri vezin ve kafiye gibi şekil unsurlarından arındırmak yeni şiirin şekil yönüyle klasik şiirden ayrışmaya başladığını göstermektedir. Mensur şiirin ortaya çıkışı ise şiirin ne olduğu üzerine bir kez daha düşünmeyi gerektirmiştir. Mensur şiir ile birlikte şiirin tek ve sabit bir formu olmadığı, şiirin düzyazıyla da yazılabileceği tartışılmaya başlanmıştır. Şiiri yeniden tanımlayanlar genellikle vezin ve kafiye gibi formel zorunlulukları reddetmiş, şiirin sabit bir formu olmadığını öne sürmüş, yazınsal niteliği belirleyen şeyin mekanik bir teknik değil estetik hazzı temin edebilecek hayal gücü ve edebî dil olduğunu belirtmiştir. Böylece makbul şiirin belirleyeni şekil olmaktan çıkmaya başlamıştır. Şiirde içeriğin ve estetik niteliğin öncelenmesi ise serbestleşmede önemli bir rol oynamıştır.
Osmanlı’nın son döneminde, süreli yayınlarda ve poetik metinlerde şiirin tanımlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Şiiri yeniden tanımlamaya çalışmak yeni bir şiirin ortaya çıkmaya başladığının ve yeni bir şiir geleneği inşa etme isteğinin göstergesidir. Tanzimat sonrasında klasik şiirin katı kuralları ve geleneksel ölçütleri geçerliliğini yitirmeye başlamıştır. Yeni şiir tanımlanırken klasik edebiyatın şiir tanımından uzaklaşılır. Yeni tanımlamalarda şekil özellikleri değil, içeriğin sunuluş yöntemi, şiirsel nitelik, estetik haz gibi kriterler öne çıkmıştır. Şiir tanımlanırken şiiri vezin ve kafiye gibi şekil unsurlarından arındırmak yeni şiirin şekil yönüyle klasik şiirden ayrışmaya başladığını göstermektedir. Mensur şiirin ortaya çıkışı ise şiirin ne olduğu üzerine bir kez daha düşünmeyi gerektirmiştir. Mensur şiir ile birlikte şiirin tek ve sabit bir formu olmadığı, şiirin düzyazıyla da yazılabileceği tartışılmaya başlanmıştır. Şiiri yeniden tanımlayanlar genellikle vezin ve kafiye gibi formel zorunlulukları reddetmiş, şiirin sabit bir formu olmadığını öne sürmüş, yazınsal niteliği belirleyen şeyin mekanik bir teknik değil estetik hazzı temin edebilecek hayal gücü ve edebî dil olduğunu belirtmiştir. Böylece makbul şiirin belirleyeni şekil olmaktan çıkmaya başlamıştır. Şiirde içeriğin ve estetik niteliğin öncelenmesi ise serbestleşmede önemli bir rol oynamıştır.
Osmanlı’nın son döneminde yapılan tanımlamaların iki işlevi olduğu söylenebilir. Birincisi tanımlamalarda zaman zaman eski şiirin katı kuralları reddedilmiş veya esnetilmiştir. İkincisi ise bu tanımlamalar yeni şiirin poetik savunusu ve yol haritası niteliğindedir. Bu makalede on dokuzuncu yüzyılda yapılan şiir tanımları tartışılmış ve tanımlamalar ile yenileşme arasındaki ilişkinin yönü tespit edilmeye çalışılmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Modern Turkish Literature in Turkiye Field |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Early Pub Date | October 17, 2024 |
Publication Date | October 22, 2024 |
Submission Date | June 10, 2024 |
Acceptance Date | August 9, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Volume: 11 Issue: 2 |