Kamera yöneldiği alanı apaçık görünür kılmaz; onu eksiltir, sınırlayıcı bir bakışın etkiselliğiyle imgeleştirir. Gerçekliğin yalnızca bir boyutu izleyiciye sunulur. Ondan gizlenen gerçeklik ise kadraj dışı olarak varlığını sürdürür. Kimi filmlerdeyse bu tutumun aksine yönetmenler bütün filmik evreni üzerine inşa ettikleri karakterleri görüntüye getirmez, diğer bir deyişle onları görünmez kılar. Belki aynı anda politik bir terennümle toplumsal nazardan da saklanan bir kimlikten yahut karakterden beslenen, onun görünmemesinden anlam oluşturan bir imge evreni yaratılır böylelikle. Yani yönetmen onun görünmezliğinin politik olanaklarına yönelir, yokluğu bir tür varlık biçimi olarak ele alır. Neden görünmediği, diğer karakterler gibi kameraya yansımadığı bir tartışma konusu oluşturur. Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek zaman onun yokluk üzerinden kurulan bu varoluşu aracılığıyla tartışmaya açılır. Bu karakterlerin ya da kimliklerin yakın dönem Türkiye sinemasındaki beliriş biçimlerine bakıldığında bazen bir toplu katliamın, bazen bir tecridin, bazen faili meçhul cinayetin, bazen sonu gelmez bir bekleyişin öyküsüyle gizlendikleri söylenebilir. Ancak değinildiği gibi filmde bir görünmeyen olarak belirerek imgesel düzeyde karşılık bulmazlar. Bu çalışmada tüm bu görünmeyen karakterler, yok-imgeler olarak tanımlanacak ve yokluğun politik anlamı üzerinde durulacaktır. Bununla beraber Ceylan Özgün Özçelik’in yönettiği Kaygı, Ali Aydın’ın yönetmenlik yaptığı Küf ve Zeynel Doğan ile Orhan Eskiköy’ün birlikte kamera arkasına geçtikleri Babamın Sesi gibi filmlerde yok-imgelerin Foucault’nun karşı tarih kavramı ile beraber nasıl düşünebileceği de yine tartışılmaya çalışılacaktır.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 26 Ekim 2022 |
Yayımlanma Tarihi | 26 Ekim 2022 |
Gönderilme Tarihi | 27 Kasım 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 31 |
Dicle University
Journal of Social Sciences Institute (DUSBED)