İslamiyet, yapılan fetihler neticesinde 7. yüzyıl ortalarında Yunan felsefesiyle tanışır. Bu felsefe ve başka kültürlerin de etkisiyle gelişen İslam tasavvufu, Tanrı ile varlık ilişkisine yeni bir bakış açısı getirir. 9. yüzyıldan itibaren sistemleşen ve farklı ekoller ortaya koyan İslam tasavvufunda vahdet-i vücûd felsefesinin de temelleri atılır. Özellikle 922’de Bağdat’ta öldürülen Hallac-ı Mansur’un “Ben Tanrıyım” anlamındaki Ene’l-Hakk sözü, hem İslam hem de vahdet-i vücûd felsefesi için dönüm noktası olur. Onun bu sözü, yaklaşık 300 yıl sonra Muhyiddîn Arabî tarafından “vahdet-i vücûd” adıyla sistemleştirilir ve bu öğreti hem İslam hem de Anadolu tasavvufunun temel taşlarından biri olur. Vahdet-i vücûd felsefesi, her var- lıkta Tanrı’nın bir hikmetinin, kudretinin, güzelliğinin, imzasının bulunduğunu; kâinatın her zerresinin Tanrı ile dolu olduğunu; dolayısıyla varlığın Tanrı’dan ayrı düşünülemeyeceğini iddia eder. Mansur, bu sırrı çözdüğü için “Ben Tanrı’yım” demişti. İnsan da bu sırrı çözdü- ğü ölçüde ulvî amacı olan Tanrı’ya, ilk “Bir”liğe yaklaşır. Vahdet-i vücûd felsefesinin özeti budur. Bu çalışmada da öncelikle Yeni Eflatunculuğa kısaca değinilecek ve bunun İslamî ver- siyonu kabul edilen “vahdet-i vücûd” felsefesi ele alınacaktır. Sunulacak şiir örneklerinden bu felsefenin ortaya çıkışından itibaren neredeyse her kesimden şairi etkilediği görülecektir. Böylece bu felsefenin Anadolu aydını tarafından nasıl yorumlandığı anlaşılacaktır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Classical Turkish Literature of Ottoman Field |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Early Pub Date | October 23, 2023 |
Publication Date | October 25, 2023 |
Acceptance Date | May 18, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 |
Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Creative Commons Atıf-GayrıTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY-NC-ND 4.0) ile lisanslanmıştır.