Kefalet sözleşmesi, Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiş,
kişisel teminat amacı taşıyan sözleşmelerdendir. İvazsız olan bu sözleşmede
kefil, borçlunun borcunu ifa etmemesi durumunda sorumluluk almaktadır.
Çoğunlukla hatır ilişkilerine dayanan bu sözleşme sebebiyle kefiller, çoğu
zaman bir menfaatleri olmadığı halde, borcu ifa etmek zorunda kalmakta ve
borçluya rücu ettiklerinde, herhangi bir şey elde edememektedirler. Bu durum
borçlu ile birlikte ailesinin de önemli zorluklarla karşı karşıya kalmasına
sebep olmaktadır.
Bu sebeple Kanun Koyucu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda
kefili koruyucu nitelikte getirdiği pek çok düzenlemenin yanı sıra, kefalette
eşin rızasının da aranmasını şart koşmuştur. Bununla yetinmeyerek, TBK m. 603
hükmüyle, bu koruyucu hükümlerin, kefalete benzeyen diğer hukukî işlemlere de
uygulanmasını emretmiştir.
Türk Ticaret Kanununda düzenlenen aval kurumunun da, bu
kapsamda olup olmadığı, gerek doktrinde, gerekse yargısal içtihatlarda sürekli
tartışılmıştır. Yargıtay, 2018 yılında içtihatları birleştirdiği kararında,
aval kurumunun TBK m 603 kapsamında değerlendirilemeyeceğini ve eşin rızasının
aranmasına gerek olmadığına hükmetmiştir.
Bu çalışmada, her iki kurum ele alınmış ve Yargıtay’ın sözü
edilen kararı kapsamlı bir şekilde değerlendirilmiştir. Kanunun özü ve amacı
dikkate alındığında, Yargıtay’ın gerekçelerinin tatmin edici olmadığı ve avalde
de eşin rızasının aranması gerekeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Özel Hukuk Bölümü |
Authors | |
Publication Date | June 9, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 Volume: 24 Issue: 40 |