Parlamento seçimleri bağlamında düşünüldüğünde, seçimin temel işlevlerinden biri olarak halkın iradesini parlamentoya yansıtma noktasında, parti sayısı ile bağlantılı biçimde, demokratik ülkelerde farklı seçim sistemleri ve bu sistemlerin değişik versiyonları uygulanabilmektedir. Her ne kadar benimsenen seçim sistemlerindeki en temel amaç halkın iradesini parlamentoya yansıtmak ise de, bunun yanında seçimde bir diğer amacın daha göz önünde tutulduğu görülebilmektedir. O da parlamentoya fazla sayıda partiyi sokmamak ve dolayısıyla parlamentodaki aşırı parçalanmış bir oluşumu belli ölçüde engellemeye çalışmaktır. Özellikle tek parti çoğunluğunun sağlanamaması durumunda ortaya çıkan sorunlar dikkate alındığında bu ikinci amacın önemi artmaktadır. Seçimle ilgili olarak yukarıda sıralanan iki temel amaç 1982 Anayasasının “Seçme, Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakları” başlıklı 67. maddesine, 1995 Anayasa değişikliği ile “temsilde adalet” ve “yönetimde istikrar” biçiminde dâhil edilmiş, böylece seçim kanunlarının bu iki ilkeyi bağdaştıracak biçimde düzenleneceği esası getirilmiştir. Gerçi bu ilkeler Anayasaya sokulmadan önceki zamanlarda da benimsenen seçim sistemlerinde bu amaçlar gözetilmeye çalışılmaktaydı. Nitekim temsilde adalet ilkesi bağlamında, 1960 yılına kadar olan dönemde uygulanan tek turlu listeli çoğunluk sisteminin doğurduğu sakıncaların ortadan kaldırılması amacıyla 1960'lı yılların başından günümüze kadar nispi temsil sisteminin değişik versiyonları uygulanmaktadır. Öte yandan yönetimde istikrarın sağlanması amacıyla özellikle 1983 seçimlerinden günümüze kadar değişik ölçeklerde seçim barajları uygulamaya sokulmuştur. Hatta 1960'lı yıllarda da baraj uygulamaları siyasal gündemi meşgul etmiştir. Özellikle 1983'ten itibaren uygulanmakta olan % 10'luk ülke barajı ve bunun doğurduğu sonuçlar yoğun biçimde gündemi meşgul etmektedir. Aslında yüzde 10'luk ülke barajı, temsilde adalet açısından fevkalade sorunlu olmakla birlikte, tek partili hükümetler oluşturmada isabetli sonuçlar vermektedir. Nitekim 2002 milletvekili genel seçimleri sonucunda yüzde 45 civarındaki bir oy toplamının yüzde 10'luk ülke barajı altında kalan siyasal partilere gitmesi nedeniyle, bu büyük kesimin parlamentoda temsil edilememesi gibi bir sonucu doğurmasıyla birlikte seçim barajı, özellikle “temsilde adalet” boyutu ile tartışılmaya başlanmıştır. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yüzde 10'luk baraj hükmü ile ilgili verdiği ve baraj uygulamasının Sözleşmeyi ihlal etmediğine ilişkin kararı ile bu konudaki tartışmalar adeta durulmuş gibi görünmektedir. Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi her ne kadar Türkiye'deki baraj uygulamasının Sözleşme ile çelişmediğine karar veriyorsa da, bu karar aslında baraj konusunda artık hiçbir şey yapılamayacağı anlamına gelmemektedir. İşte bu çalışmada, Türkiye'deki seçim barajları; temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeleri bağlamında ele alınmıştır. Burada Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarındaki baraja ilişkin tespitlerden hareketle belli sonuçlara ulaşılmaya ve ilgili yargı kararları bu şekilde değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Law in Context |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 1, 2007 |
Submission Date | March 1, 2007 |
Published in Issue | Year 2007 Volume: XI Issue: 1-2 |