Abstract
Problem Durumu: Üyeler arasındaki iletişim tarzı ve iletişim kalitesi aile ilişkilerin en önemli belirleyicilerinden biridir. Aile iletişimi üyelerin birbirlerine bağlanmasının ve ailenin sağlıklı bir şekilde işlevlerini getirmesinin ön koşullarından biri olarak işaret edilir. Ancak ailedeki her üyenin birbiriyle aynı şekilde iletişim kurmadığını gerek ebeveynlerin çocuklarıyla, gerekse çocukların da ebeveynleriyle iletişim kurma tarzları açısından belirgin farklılıkların olduğunu gözlemlenmektedir. Gözlemler özellikle ailedeki kadın üyelerinin iletişim becerilerinin erkek üyelerinin iletişim becerilerinden daha güçlü ve dolayısıyla anne-çocuk iletişiminin baba-çocuk iletişimine nazaran daha kaliteli ve doyum sağlayıcı olduğunu işaret eder. Gözlemler aynı zamanda baba-çocuk iletişim örüntülerinin 21. yüzyıldaki yeni babalık kimliğine göre yeniden şekillendiğini ve günümüz babalarının bir önceki kuşak babalara nazaran daha sevecen ve iletişime daha açık olduklarını göstermektedir. Ne var ki Türkiye’de anne-çocuk iletişimin baba-çocuk iletişiminden daha güçlü, babayla iletişiminin görece daha sınırlı olduğu ve çocukla ilgili konularda annelerin birincil, babaların ise daha daha ikincil konumda kaldığı gözlemlenmeye devam etmektedir. Aile ilişkilerinde ciddi değişimler gözlemlenmesine rağmen günümüz Türkiye’sinde orta sınıfa mensup birçok ailede baba-çocuk iletişiminde annenin aracılık görevi görmesi yani evladın babasına göndermek istediği mesajı annesi aracılığıyla babasına iletmesi ise sıklıkla rastlanan bir olgudur.
Amaç: Bu çalışmada baba-çocuk iletişiminde annelerin aracı olduğu aile ortamında büyüyen gençlerin (1)baba-çocuk ilişkisi nasıl algıladıklarını (2) baba-çocuk iletişimde annelerin hangi rolleri üstlendiklerini (3) baba-çocuk iletişiminde annelerin aracı olduğu bir aile ortamında büyümenin aile yaşamlarına nasıl yansıdığının özününün ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu araştırmada katılımcıların babalarıyla olan iletişimlerinin ve bu iletişimdeki anne rolünün baba-çocuk ilişkisi ve aile yaşamı üzerindeki yansımalarına ilişkin ortak deneyimlerinin ve inşa edilen ortak anlamların özünü yakalamak amacıyla yorumlayıcı fenomonoloji deseninden (Interpretive Phenomenological Analyses- IPA) yararlanılmıştır. Homojen örnekleme yöntemi kullanıldığı çalışmanın örneklemini Marmara Üniversitesinde Psikolojik Danışmanlık ve Özel Eğitim Öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 19-24 yaş aralığındaki (x = 21.33) 9 kadın, 6 erkek lisans öğrencisi oluşturmuştur. Veriler, derinlemesine görüşme yöntemiyle toplanmış ve görüşmelerde yarı-yapılandırılmış görüşme soruları kullanılmıştır.
Verilerin analizinde MaxQDA programı kullanılmış olup Smith ve Osburn’un (2003) dört aşamalı verilerin analiz adımları takip edilmiştir.
Bulgular: Bu çalışmada üç ana temaya ulaşılmıştır: (1) tatmin edici olmayan baba-çocuk ilişkisi, (2) anneler: baba-çocuk iletişiminin ilişkisel dayanak noktası, (3) aile etkileşimlerinde sorunlu duygusal tepkiler. Analiz sonuçları, tatmin edici olmayan baba-çocuk ilişkisinin babaların üç temel ebeveynlik özelliğiyle karakterize olduğunu göstermiştir: (i) mesafe, (ii) sınırlı ebeveynlik rolü ve (iii) otoriterlik. Katılımcı öyküleri baba-çocuk iletişiminin ilişkisel dayanak noktası olarak algılanan anneliğin ise sevgi ve duygusal paylaşım temalarıyla tanımlandığını ve baba-çocuk iletişimine annelerin üç açıdan hizmet ettiğini ortaya koymuştur: (i) köprü görevi, (ii) iletişimin sürdürülebilirliğini sağlama, (iii) babayı iletişime açık hale getirme. Son olarak analizler aile etkileşimlerinde algılanan sorunlu duygusal tepkilerin babaların duygusal açıdan aile sitemine tam olarak dâhil olamamalarıyla ilişkili olduğunu göstermiştir.
Sonuç ve Öneriler: Bu çalışma baba-çocuk iletişiminde annelerin aracı rol üstlendiği bir aile ortamındaki baba-çocuk ilişkisinin evladın gözünde doyum sağlayıcı bir ilişki olarak algılanmadığını ve deneyimlenen bu ilişkinin onlarda yoksunluk hissi yaratan bir tür ilişkisel yara olarak algılandığını ortaya çıkarması bakımından önemlidir. Katılımcı öyküleri babaların mesafeli, otoriter ve ev-çocuk bakımında anneye kıyasla daha az sorumluluk alan ebeveyn olarak algılandıklarını ve babaların bu özelliklerinin tatmin edici olmayan baba-çocuk ilişkisinin oluşumuna hizmet ettiğini işaret etmiştir. Çalışma anne-çocuk ilişkisinin sevgi ve duygusal paylaşım temaları üzerinden tanımlandığını açığa çıkarması ve annelerin baba-çocuk iletişimin temel ilişkisel dayanağı olarak algılandığını göstermesi bakımından ayrıca önemlidir. Bu çalışma annelerin baba-çocuk iletişiminde köprü görevi görme, baba-çocuk iletişimin sürdürülebilirliğini sağlama, babayı iletişime açık hale getirme gibi roller üstlendiklerini göstermiştir. Bu çalışma baba-çocuk iletişiminde annenin aracılık rolü üstlendiği aile ortamında babaların duygusal açıdan aile sistemin tam olarak bir parçası olarak algılanmadığını göstermesi ve ebeveynlerle olan ilişkilerin aile aidiyet duygusunda tutarsızlıklara yol açtığını göstermesi bakımından ayrıca önemlidir. Çalışma bulguları babaların sahip olduğu babalık özelliklerinin geleneksel babalık özellikleriyle ilişkili olabileceğini dolayısıyla baba-çocuk arasında kuşak hiyerarşisinin devam ettiğini göstergesi olarak değerlendirilebilir. Çalışma babalık kültürü ve babalık icrası arasında bir tutarsızlığa işaret etmesi bakımından önemlidir. Son dönem araştırmaları Türkiye’de babalık kimliğinin bir önceki kuşaktaki babalık kimliğine göre değiştiğini ve babaların daha sevecen ve daha ilgili olduklarını bildirmektedir. Ne varki ilgili çalışmaların çoğu babaların kendi babalık davranışlarını değerlendirmelerine dayanır. Bu çalışma ise evladın gözünden babalık davranışlarını değerlendirmesi içermektedir. Çalışma bulguları babalık kimliğinin değişime rağmen evladın gözünden hala daha uzak ve mesafeli ebeveyn olarak algılanmaya devam ettiğini işaret etmektedir.
Bu çalışma baba-çocuk ikili ilişkisinin, baba-çocuk özelinde gerçekleşmesine, ilişkideki sevgi ve iletişim temalarının çocuğun ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre yeniden tanımlanmasına, ebeveynlik pratiklerinin daha eşitlikçi bir seviye taşınmasına duyulan ihtiyacı ortaya çıkarması bakımından önemlidir. Günümüzde Anadolu kentlerinde bireyselliğe izin vermeyen yetkeci ve baskıcı bir kültürün egemen olmaya başladığına dair gözlemler bu ihtiyacı daha da önemli kılar. Bu ihtiyaçların karşılanması babalık kültürü ve babalık icrası arasındaki tutarsızlıklarında azalmasına katkı sağlayacaktır. Bu çalışmanın bulguları kollektivist kültürdeki baba-çocuk ve aile ilişkilerini değerlendirme katkı sağlayabilecek niteliktedir.
Bu yorumlayıcı fenomenoloji araştırması baba-çocuk iletişiminde annelerin aracı olduğu aile ortamındaki baba-çocuk ilişki dinamiğini ve bunun aile yaşamına olan yansımalarını anlaşılmasını sağlamak için tasarlanmıştır. Örneklemin büyüklüğü ve homojenliği yorumlayıcı fenomenoloji araştırmalarının belirli bir gurup insanın belli bir olay karşısında verdiği tepkilerin ayrıntılı bir şekilde açıklanmasını yapabilme vaadini karşılamaktadır. Elde edilen bulgular genelleme amacı taşımamaktadır. Bu çalışma orta sınıfa mensup ailelerde büyüyen gençlerin deneyimlerini anlamada önemli bir adımdır. Ancak araştırma yalnızca evlatların deneyimlerini yansıtmaktadır. Hem babaların, hem annelerin hem de evlatların deneyimlerinin karşılaştırmalı olarak değerlendirmesinin yapılması alan yorumların daha zenginleşmesini ve aile ilişkilerine yönelik daha bütünlükçü bir resmin elde edilmesine katkı sağlayacaktır.