Abstract
Mülkiyet hakkı, insanlık tarihi kadar eski ve o tarihten bu yana temel bir insan
hakkıdır. Bu sebeple, insan hakları ile ilgili milletlerarası sözleşmelerde ve ülkelerin
anayasaları ile temel metinlerinde, temel haklar ve hürriyetler arasında yerini
almıştır. Mülkiyet hakkı, 1921 Anayasası hariç olmak üzere, bütün Anayasalarımızda
bazen temel haklar ve hürriyetler (1924 AY. m. 74, 1982 Anayasası m. 35), bazen
de ekonomik ve sosyal haklar ve hürriyetler (1961 Anayasası m. 36) olarak
kabul edilmiştir. Bununla birlikte, söz konusu hak, tarih boyunca değişik sebeplerle
sınırlanamaz bir hak olarak nitelendirilmemiş; farklı gerekçe ve boyutlarda hep
müdâhale edilmiştir.
AY. m. 35/II ve III’te mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği ve
bu hakkın toplum menfaatine aykırı kullanılamayacağı hükmü yer almaktadır. Aynı
şekilde TMK. m. 683/I’e göre de, bir şeye malik olan kimse, ondan, hukuk düzeninin
sınırları içinde yararlanma hakkına sahiptir. Yine TMK. m. 2’de bir hakkın kötüye kullanılmasının
hukuk düzeni tarafından korunmayacağı kabul edilmiştir. Diğer taraftan,
Alman hukukunda, kötüye kullanılan temel hak veya hürriyetin düşeceği/kaybedileceği
esası benimsenmiştir (GG. Art. 18). O halde mülkiyet hakkı toplum menfaatine aykırı
kullanıldığı takdirde, kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkileri sınırlandırılabilir. Bunun
bir sonucu olarak olağanüstü hâl ilanı ile birlikte Devlet, kendi varlığına yönelik
olan ve olağan dönem kuralları ile bertaraf edilemeyecek tehlikelerle karşı karşıya kaldığından,
bu tehlikeleri ortadan kaldırabilmek için, temel hakları ve hürriyetleri sınırlayabilir.
Böyle bir uygulama kural olarak AY. m. 15, 91, 120 ve 121, İHAS. m. 15 hükümlerine aykırılık teşkil etmez. Zira söz konusu hâllerde, temel haklar ve hürriyetler
ile ilgili olarak Anayasa’da ve Sözleşme’de yer alan teminatlara aykırı tedbirlerin alınabileceği
yine söz konusu metinlerin hükmüdür (AY. m. 15, Sözleşme m. 15). Diğer
taraftan, olağanüstü hal kapsamında kabul edilen kanun hükmünde kararnameler ile
yapılan düzenlemeler, ilga veya iptal edilmedikleri müddetçe geçerliklerini muhafaza
ederler. Bunun amacı; milletlerarası sözleşmelerde ve anayasalarda farklı ifade edilmiş olsa da, kamu yararıdır. Bu sebeple, mülkiyet hakkına geçici el koyma, kontrol amacıyla
sınırlama veya İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin askıya alınması hâllerinde, yapılacak müdâhaleler, kural olarak gerek milletlerarası sözleşmelere gerek Anayasa’ya
aykırı olarak nitelendirilemez. Ancak, olağanüstü hal kapsamında kabul edilen kanun
hükmünde kararnamelerle, mülkiyet hakkı sınırlanabilir ise de, onu yok edici hükümler,
genel müsadereye yol açan ya da masumluk karinesini ihlâl eden uygulamalara yol
açılmamalıdır. Çünkü Sözleşmenin askıya alınması halinde dahi, alınan tedbirler olağanüstü
halin gerekli kıldığı düzenlemelerden öteye geçemez, aksi halde devletin sorumluluğu
söz konusu olur.