Abstract
Akıl, zekâ, idrâk, basiret, ileri görüşlülük, hazır cevaplılık, problemlere çabuk ve etkili çözüm bulabilme gibi özelliklerin bir araya gelmesiyle oluşan özelliğe dehâ; tüm bu vasıfları ileri derecede bünyesinde barındıran, bu yönleriyle diğer insanlardan ayrılan kimselere de dâhi denmiştir. Dühât-ı Arap ise, Arapların dâhileri, Araplar arasında dâhi olarak meşhur olmuş kişiler, Arap dâhiler gibi anlamlara gelmektedir. Özel bir kullanımı olan bu ifade, birkaç kişiden, rivayetlerin çoğunluğuna göre dört isimden oluşan özel bir grubu temsil etmektedir. Dühât-ı Arap dendiğinde akla gelen bu isimler ise, birçok kaynağa göre, Amr b. el-Âs (öl. 43/664), Mugîre b. Şu’be (öl. 50/670), Ziyâd b. Ebîh (öl. 53/673) ve Muâviye b. Ebî Süfyân’dır (öl. 60/680).
Rivayetler, bu dört ismin ortak özelliği olan dehâ bakımından benzerliklerinin yanı sıra bazı farklılıklara sahip olduklarını belirtir. Söz konusu rivayetlere göre Amr b. el-Âs, zor ve illetli meseleleri, içinden çıkılamayan karmaşık problemleri çözmede, zekîlik ve hazır cevaplılıkta; Mugîre b. Şu’be keskin bir zekâ ve hazır cevaplılık ile çözülmesi güç, büyük problemleri politik yollardan halletmede; Ziyâd b. Ebih küçük-büyük her işi, gerekirse şiddet karıştırmak suretiyle çözmede; Muâviye b. Ebî Süfyân ise sabır, temkin, hilm ve teenni ile işleri enine boyuna düşünüp tartarak hareket etmede dâhi idi. Bu dört ismin hepsi de devlet kademelerinde yükselerek üst düzey idarecilik yapmış ve yönetimleri süresince dehâlarının yanı sıra hitabet kabiliyetlerini de gösterecek şekil-de sivrilmişlerdir. Bunlardan Mekkeli Amr b. el-Âs, hem Hz. Peygamber hem de Râşid Halifeler döneminde önemli resmî görevlerde bulunmuş; siyaset sahası dışında askerî alanlarda da elde ettiği başarılarla “Mısır fâtihi” ünvanını almıştı. Onun siyasî dehâsı ise tam anlamıyla Hz. Ali karşısında Sıffin Savaşı sürecinde Muâviye’yi dâhiyâne bir hamle ile mutlak yenilgiden kurtarması ile kendini göstermişti. Taifli Mugîre b. Şu’be de Amr gibi hem Hz. Peygamber hem de Hulefâ-i Râşidîn dönemlerinde çeşitli mevkilerde devlet hizmetinde bulunmuş; Muâviye’nin iktidarı döneminde Basra ve Kûfe valilikleri görevlerini başarıyla yürütmüştür. Onun siyâset sahnesindeki belki en önemli rollerinin ilki, rivayetlere göre, Emevî Devleti’nde hutbelerde sebb (Hz. Ali’ye sövülmesi/Hz. Ali yerilirken Hz. Osman’ın övülmesi) uygulamasını başlatmasıdır. İkincisi ise, Muâviye’nin uykularını kaçıran düşmanı Ziyâd b. Ebîh’i ona kazandırmadaki katkılarıdır. Üçüncüsü ise, yine rivayetlere göre, Muâviye’ye oğlu Yezid’i kendine veliaht tayin etmesi gerektiğini telkin etmesi ve böylece devlet yönetiminin hanedan-lık sistemine dönüşmesinde etkili olmasıdır. Bir diğer Taifli dâhi ve hatip olan Ziyâd ise neseb üstünlüklerinin yarıştırıldığı bir Arap toplumunda, hem babası (köle) hem de annesi (cariye) yönünden hiçbir iddiası olmadığı halde, okur-yazarlığı, hesap-kitap işlerinde henüz çocukken aldığı eğitimin yanı sıra dehâ derecesindeki aklı ve hitabet kabiliyeti gibi özellikleri nedeniyle kendini göstermeyi başarmıştı. Hulefâ-i Râşidîn dönemi boyunca hemen her işte istimal edilmiş, son olarak da valilikle görevlendirilmiştir. Muâviye döneminde hem Muâviye’nin hem de Emevî devletinin adeta en sağ-lam kalesi olmuştu. Onun Betrâ adıyla kaydedilen hutbesi en az uygulamaları kadar meşhur olmuştur. İçlerinde tek halife sıfatına sahip olan Muâviye ise halife olur olmaz işe sağlam bir kadro oluşturarak başlamış; bu doğrultuda ise ilk tercih ettiği isimler dühât-ı Arap olmuştur. O, bu dâhilerin her biriyle çalışma fırsatı bulmuş; hizmetlerin-den büyük fayda görmüştür.
Bu çalışma Arap Dâhileri olarak anılan bu dört ismin özellikle hitabetleri ile alakalı olarak nakledilen hutbe, vecize, mektup gibi edebî ürünler üzerinden onların hitabet noktasındaki yetkinliklerini ortaya koymaya çalışmakta; gerek dehalarının gerekse de hitabetlerinin geri planında kişisel ve siyasi hayatlarındaki yaşadıklarının olduğunu göstermek üzere irtibatlar kurmakta ve birçok yönden farklılıkları bulunsa da Arap Dâhileri olarak isimlendirilen bu dört ismin en belirgin ortak özelliklerinden birinin yüksek hitabet gücü olduğuna dikkat çekmektedir.