Tanrı’nın bilgisi,
Müslüman filozoflar tarafından bilgi teorisinin konusu olarak değil, metafizik
kapsamında bir mesele olarak ele alınmıştır. İslam felsefesinde hususi bir epistemoloji
başlığı açılmış olmamakla birlikte insanın bilmesi ve idraki hem mantık hem de
nefis teorisi kapsamında incelenmiştir. Duyusal idrak, hayvani nefsin idrak ve
tahrik şeklindeki iki temel gücünden birincisinin iç ve dış duyuları kapsamında
ele alınırken, öncüllere dayalı olarak yeni bilgi üretme ve kesinlik konusu da
mantıkta ele alınmıştır. Soyut bilgi gücü olan aklın dış ve iç duyular yoluyla
elde edilen suretlerden soyutlama yaparak tümel bilgiye ulaşması bir yönüyle
nefis teorisinin, diğer yönüyle bu işlemi faal aklın desteği ve feyzi sayesinde
yapması nedeniyle metafiziğin ilgi alanına girmektedir. Biz bu makalede
Tanrı’nın bilgisini İbn Sînâ ve Nasîreddin Tûsî’nin görüşleri çerçevesinde incelerken
onların Tanrı’nın tümel ve zatî bilgisi ile insanın tümel ve tikel bilgisi
arasında yaptıkları karşılaştırmayı da çalışma kapsamına aldık. Dolayısıyla
makalede bu iki filozofun bilgi teorisine kısmen değindik. Çünkü Tanrı’nın
bilgisini anlama çabası, insanın bilgi ve idrak şeklini göz önünde bulundurmayı
ve karşılaştırma yaparak farklılığı ortaya koymayı gerektirmektedir. Bu çalışmada
Tanrı’nın kendi zatını ve başkalarını nasıl bildiği ve bilgisinin makul
suretlerin onda irtisamıyla mı yoksa zatı ile makullerin ittihadı şeklinde mi
gerçekleştiği konuları iki filozofun düşüncelerine dayalı olarak incelenip
ortaya konacaktır.
The knowledge of God has been taken into account by
the Muslim philosophers not as a theory of knowledge but as a subject within
the framework of metaphysics. Though there is no title specifically dedicated
under epistemology in Islamic philosophy, man’s knowing and perception (idrak) has been analysed within the framework of both logic
and soul (nafs) theories. Sensual conception has been taken
into account under the former drive of two fundamental motives, namely carnal
perception and actuation, whereas producing new knowledge and certainty based
on premises has been studied under logic. The power of abstract knowledge is studied
both in the theory of nafs in that it
reaches the universal knowledge by abstracting the images derived from internal
and external senses, and also analysed under metaphysics since it processes information
through a active intellect and transfer of knowledge. In this article, while we
analyse the knowledge of God via the works of Avicenna and Nasir al-din
al-Tusi, we also take into account the comparison between the universal and
self-knowledge of God and human’s universal and particular knowledge in this
study, too. Thus, we partially touched upon the knowledge theories of both
philosophers. The quest for conceiving the Knowledge of God requires
considering the character of human’s knowledge and reasoning and putting
forward the differences via comparison.
In this study, the fact that how God knows himself (dhat) and others’ and how
this knowledge is realised whether it is delineated (irtiṣām) in his dhat through intelligible
images or in the form of unification of intelligibles with his dhat, it will be analysed through the
ideas of two philosophers.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research |
Authors | |
Publication Date | May 30, 2016 |
Submission Date | January 5, 2016 |
Published in Issue | Year 2016 Issue: 32 |