Abstract
Kur’ân’ın rey ile tefsirine yönelik olumsuz yaklaşım, geçmişten beri çeşitli mahfillerde kendisine yer bulmuş bir eğilimdir. Zamanla Kur’ân’ın tefsirine de olumsuz yaklaşma-ya kadar uzanan bu tepkisel yaklaşım, insanların din hakkındaki bilgisini sadece nakil-de bulunmaya, davranışlarını ise taklit yapmakla sınırlandırma yoluna gitmiştir. Din hakkında böyle bir yaklaşımın meşru bir zemine oturtulabilmesi için söz konusu yaklaşım, kendisine sahabenin Kur’ân ile olan ilişkisini hedef almıştır. Buna göre sahabe Kur’ân’ı asla rey ile tefsir etmemiştir. Sahabenin yaptığı sadece Hz. Peygamber’den işittikleri veya yapıp ettiklerinden gördüklerini nakletmekten ibaret olmuştur. Onlar Kur’ân hakkında rey ile tefsire başvurmamışlar, hatta tefsir bile yapmamışlardır. Zira sahabe Hz. Peygamber’den nakledilen rivayetler gereği, bunu günah kabul eder, Kur’ân hakkında görüş beyan etmezlerdi. Yaptıkları sadece Hz. Peygamber’den nakil-de bulunmak olmuştur. Buna göre bütün Müslümanların da Kur’ân ile olan ilişkilerinin nakil ve taklitten ibaret olması gerekir.
Yukarıda dile getirilen düşünceler, Kur’ân tefsirine dair son derece önemli iddialarda bulunmaktadır. Zira söz konusu iddiaların sahabe üzerinden temellendiriliyor olması, Müslümanlar açısından bağlayıcılık özelliği taşımaktadır. Sahabenin bir hususta ortak bir tavır ortaya koymuş olması veya görüş beyan etmiş olması, söz konusu hususu büyük oranda Allah Resulünden duymuş veya görmüş olmaları anlamına gelmektedir. Dolayısıyla sahabenin Kur’ân ayetleri üzerinde rey türü görüş beyan etmeye olumsuz yaklaştığı veya daha katı bir tutumla Kur’ân’ın tefsir edilmesine dahi mesafeli durmuş olduğu iddiası, üzerinde durulması ve araştırılması gereken ciddi bir konudur.
Sahabenin Tefsir konusuna mesafeli yaklaştığına dair söz konusu düşüncenin dayandığı delillere bakıldığında, Allah Teâlâ’nın “Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır” buyruğu; Hz. Peygamber’in “Kim Kur’ân hakkında bilgisi olmadığı halde konuşursa, cehennemdeki yerine hazır olsun” hadisi; Hz. Ebu Bekir’in Kur’ân hakkında bilmediği bir şey söylemesi halinde kendisini gölgelendirecek ne bir gökyüzü ne de barındıracak bir yeryüzü bulamayacağına dair ifadesi ve tâbiûn alimle-rinden bazılarının bu yöndeki benzer söylemleri bulunmaktadır. Tefsirin başlangıçta Hadis’in içeriğine ait bir şube olduğu, rivayetin ilk dönemlerde ilim kelimesine karşılık geliyor olması gibi bazı hususlar da bu düşüncenin teşekkül etmesinde etkili olmuş olsa gerek.
İbn Teymiyye’nin Peygamber’in Kur'ân’ın bütün lafızlarını tebliğ ettiği gibi manasını da açıkladığına dair görüşü ve Kur’ân’ın en güzel tefsir yöntemine dair yaptığı açıkla-maları, aslında yukarıda dile getirilen iddiaların farklı bir açıdan izahından başkası değildir.
Sahabenin Kur'ân’ı tevil etmediği, hatta tefsir çabası içerisinde dahi olmadığına dair ortaya konulan deliller incelendiği zaman görülecektir ki bu iddialar için getirilen bütün deliller, aslında Kur’ân hakkında delilsiz, bilgisiz ve belgesiz konuşmanın doğru bir davranış olmadığını dile getirmektedirler. Kur’ân’ı tefsir etmek, bir anlamda Allah Teala’dan rivayette bulunmak anlamına geleceği için, belgesiz Kur’ân hakkında konuşmak gerek Allah Teala tarafından ve gerekse Hz. Peygamber, sahabe ve tâbiûnun tarafından çirkin görülmüş ve onaylanmamıştır. Sahabenin Kur’ân tefsirinde başvurdukları kaynaklar arasında, öncelikle Kur’ân’ın kendisi, ayetlerin iniş sebepleri, bunun yanında Peygamber’in Kur’ân’ı açıklayan sözleri ve en güzel uygulamasını içeren pratiği, ayrıca Kur’ân’ın dili olan Arapçaya hâkimiyetleri bulunmaktadır.
Sahabenin Kur’ân tefsiri ile olan münasebetlerini konu edinen rivayetler incelendiği zaman, yukarıda dile getirilen iddiaların isabetli bir yaklaşım olduğunu söylemenin mümkün olmadığı görülecektir. Zira mevcut rivayetler, sahabenin Kur’ân tefsirine yönelik oldukça bol miktarda çabalarının olduğunu ve bu çerçevede bazı ayetleri rey üzere tevil ettiklerini ortaya koymaktadır. Kimi rivayetlerde ise sahabenin çevresinde bulunanları Kur’ân tefsirine teşvik ettiği, bu konuda gevşek davrananları ise eleştirdiği görülmektedir. Sahabenin bu tutumu, Kur’ân’ın muhataplarını ayetleri üzerinde düşünmeye davet etmesi, Kur’ân’ın hayata intikalinin onu anlamaya bağlı olması ve bunun için de Kur’ân tefsirinin kaçınılmaz bir gereklilik oluşundan kaynaklanıyor olsa gerektir. Zira hayatın öngörülemez değişkenliği ve bu çerçevede sürekli farklı formlarda yüz gösteren şartlar, Kur’ân’ın sürekli tefsirini gerekli kılmaktadır.