Kant kendisinden sonraki dönemler üzerinde belirleyici etkiler oluşturması nedeniyle deyim yerindeyse felsefe tarihinde bir sınır taşı oluşturmaktadır. Onun ardılları arasında bulunan Schopenhauer da felsefesini kurarken büyük ölçüde Kant’tan etkilenmiştir. Onun nazarında Kant, kusursuzluğunun künhüne erilemezliği ve tüketilemezliği ile büyük bir dehadır. Bu nedenle kıymetine dair eksiksiz bir izahat da bulunmaktansa hata ve yanlışlarını göstermek daha kolaydır.
Schopenhauer, deneyimlenen dünyanın öznenin bilme kategorileri tarafından şekillendirildiğini belirtir. O, “Dünya benim tasarımımdır.” demektedir. Bununla, zaman-mekân, cismanîlik, nedensel bağlantının insandan bağımsız olarak dışarıda bir yerde olmadığını, görünüşler ya da fenomenler dünyasının kendi yaratımımız olduğunu söylemektedir. Duyusal dünyanın öznenin bir tasarımı olarak belirmesi onun Kantçı yüzüdür. Tasarım olarak dünya, dünyanın görünen tarafıdır, dünyanın temelini oluşturan asıl gerçeklik Schopenhauer’a göre “isteme”dir. Bu da Schopenhauer’ı Kant’tan ayıran yüzü oluşturur. Schopenhauer’da isteme, dünyanın ve her şeyin aslıdır. Her şeyin temelinde akıl dışı ve amaçsız isteme bulunur. Kant için bilinemez ve bilinemediği için üzerinde konuşulamayan gerçeklik olarak kendinde şey Schopenhauer için isteme’dir. İnsan dur durak bilmeden sürekli bir şeyleri ister. İsteklerini doyursa da ister doyurmasa da ister. Schopenhauer’da bu, en temel hakikattir. İnsan kendi içine yöneldiğinde bunu hissedebilir ve isteme insanın varoluşsal yapısından hareketle bilinebilir. Öyleyse Schopenhauer, kendinde şeyi deneyim nesnesi olarak görmesi ve böylece onu bilinebilir kılmasıyla Kant’tan ayrılır.
Schopenhauer’da isteme her şeyin, tüm varlık alanının özünü oluşturur. O, insanı oluşturan en temel öğe olarak gördüğü istemeden yola çıkarak evrenin ve varlığın özüne vakıf olmaktadır. Çünkü Schopenhauer’a göre evrenin yapısı insanın yapısında yansımaktadır. Dolayısıyla insana ait bir hakikat açığa çıkarıldığında evrenin hakikatine de ulaşılmış olmaktadır. Ama Kant aklın zorunlu olarak içine düştüğü çatışkıların üçüncüsünde bir ilk nedenin varlığının olanaksızlığından ve bilinemezliğinden söz etmektedir. Schopenhauer’ın Kant’a yönelik eleştirileri bundan nemalanır ve onu kendi has düşüncelerini üretmeye yönlendirir. Bu noktada karşımıza Schopenhauer tarafından dile getirilen yeterli temel ilkesinin dörtlü kökü üzerinden ele alınışını çıkmakta ve onun orijinalliğini oluşturmaktadır. Bu çalışmada da yeterli temel ilkesi üzerinden Schopenhauer’ın Kant’a yönelttiği eleştirileri değerlendirmek amaçlanmaktadır.
Kant, so to speak, constituted a landmark in the history of philosophy, as it had decisive effects on the periods that follow him. Schopenhauer, who was among his successors, was greatly influenced by Kant while establishing his philosophy. In his view, Kant was a great genius with his imperishability and inexhaustibility. For this reason, it was easier to show faults and inaccuracies than to give a complete explanation of its value.
Schopenhauer pointed out that the experienced world is shaped by the subject's categories of knowing. He said that “The world is my representation.” By this he told that the time-space, corporeal, causal connection does not exist outside of man independently of man, that the world of appearances or phenomena is our own creation. His designation of the sensory world as a representation of the subject is its Kantian side. The world as a design is the visible side of the world, the real reality that forms the basis of the world, according to Schopenhauer, is “will”. This forms the face that separates Schopenhauer from Kant. For Schopenhauer, will is the origin of the world and everything. The basis of everything is will, which is irrational and aimless. The thing-in-itself as unknowable and unspeakable reality for Kant is will for Schopenhauer. People always want something without stopping. Whether it satisfies their desires or not, he wants it. In Schopenhauer this is the most fundamental truth. When a person turns to himself/herself, he/she can feel it and the will can be known from the existential structure of the person. So Schopenhauer differs from Kant in seeing the thing-in-itself as an object of experience and thus making it knowable.
In Schopenhauer, will constitutes the essence of everything, the entire field of existence. Starting from the will, which he saw as the most basic element that makes up human, he became aware of the essence of the universe and existence. Because, according to Schopenhauer, the structure of the universe was reflected in the structure of man. Therefore, when a human truth is revealed, the truth of the universe is reached. But Kant talked about the impossibility and unknowability of the existence of a first cause in the third of the conflicts in which reason necessarily falls. Schopenhauer's criticisms of Kant took advantage of this and led him to produce his own unique thoughts. At this point, we come across the principle of sufficient reason, expressed by Schopenhauer, to be handled over the quaternary root and constitute its originality. In this study, it is aimed to evaluate Schopenhauer's criticisms of Kant through the principle of sufficient reason.
Schopenhauer Kant The Principle of Sufficient Reason Thing-in-Itself Will
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 30 Eylül 2022 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2022 |
Gönderilme Tarihi | 18 Ağustos 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 7 Sayı: 3 |
The open access statement