Bir felsefi yöntem olarak mantıksal çözümleme fikri ve bunun fiili uygulamaları, analitik (çözümlemeli) felsefenin 20. yüzyıl başlarındaki ortaya çıkışının kalbinde yer alır. Her ne kadar en sıklıkla dile getirilen görüş analitik felsefenin G. E. Moore ve B. Russell’ın kendi dönemlerinde Britanya’da hakim olan idealist akımlara getirdikleri eleştiri ile ortaya çıktığı şeklinde olsa da, bu süreçte işlerlikte olan çözümleme anlayışı, çözümlemeyi esasen kavramların çözümlenmesi olarak anlayan hakim ve geleneksel ayrıştırmalı (decompositional) anlayış değil, özellikle G. Frege ve B. Russell’ın çalışmalarında (Frege 1879, 1893 ve Russell 1905) örneklendiği görülen görece yeni, ayrı bir çözümleme anlayışıdır. Bu anlayış, onu yalnızca ayrıştırmalı anlayıştan değil ama İlkçağ Yunan geometrisindeki ‘analiz-sentez’ yöntemini niteleyen geriye götürmeli (regressive) çözümleme anlayışından da ayırt etmek için tefsirci (paraphrastic) veya dönüştürücü-yorumlayıcı (transformative-interpretive) çözümleme gibi başlıklarla anılır. Bu çalışma, öncelikle, (bir felsefe yöntemi olarak) mantıksal çözümlemenin bu resimdeki yerini belirlemek için onu tefsirci (dönüştürücü-yorumlayıcı) çözümlemenin belli bir türü – çözümlemede analysans (çözümleyen) konumundaki dilin bir mantık dili olduğu türü – olarak tanımlamayı önermektedir. Çalışma, doğal dil biçimlerini, onları bir mantık diline tercüme ederek çözümlemedeki asıl gayenin çıkarım sorunlarını çözmek – yani, belli doğal dil cümle tiplerinin diğerlerini mantıksal olarak izleyip izlemediği/onlarla çelişip çelişmediği/onları getirip getirmediği gibi sorunları çözmek – olduğunun altını çizmekte ve bu çözümleme anlayışının göründüğü kadar kendinde tutarlı bir mefhum olmayabileceğini göstermektedir. Savununun anahtarı, bir cümle tipinin (geniş olarak) anlamı ile o cümle tipinin ilgili diğer cümle tipleriyle girdiği (çözümleme öncesinde) kabul edilmiş olan çıkarımsal bağıntılar arasındaki reddedilemez bağlantıdır. Savunu, açık bir örnek olarak geleneksel kategorik cümle biçimlerinde (güya) bulunan varoluş yükü sorununun yalınlaştırılmış bir versiyonunu kullanmakta ve mantıksal çözümlemenin iç tutarlılığının (imkanının) gerek koşullarından birinin, anlamla ilgili belli bir değilleyici savı kabul etmek olduğunu göstermeye çalışmaktadır.
The idea and the actual exercises of logical analysis as a philosophical method are at the heart of the emergence of analytic philosophy in the beginning of the 20th century. Although analytic philosophy is most commonly said to emerge with the critique devised by G. E. Moore and Bertrand Russell of the then-dominant idealist currents of philosophy in Britain, the central conception of analysis at work in this process is not the dominant traditional conception of analysis as decomposition of concepts, but a fairly new, distinctive conception which we find to be exemplified exclusively in Frege’s and Russell’s works (specifically Frege 1879, 1893 and Russell 1905). This distincive conception has been specified under a few various rubrics, such as paraphrastic or transformative-interpretive analysis, to separate it not only from the decompositional but the regressive conception as well, the latter characterizing the analysis-synthesis method of ancient Greek geometry. The present paper first locates logical analysis (as a philosophical method) in this picture, by proposing to define it as a definite kind of paraphrastic (or transformative/interpretive) analysis, the kind where the language in the analysans position is a logical language. The paper highlights the fact that the whole point of analyzing natural language forms by means of translating them into a logical language is essentially solving problems of inference – i.e. determining whether certain natural language sentence types follow from/contradict with/entail certain others, and shows that this particular conception of analysis is not as self-consistent a notion as it may first seem to be. The key to the argument is the undeniable connection between the meaning (at large) of a sentence form and the principal inferential relations that the sentence form is supposed (pre-analytically) to enter into with other related forms. The argument employs as a clear example the common modern logical analysis of the so-called problem of existential import of traditional categorical forms in order to problematize the viability of logical analysis, and concludes that one of the necessary conditions of the self-consistency (viability, possibility) of logical analysis is the acceptance of a certain negative thesis about meaning.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Logic, 20th Century Philosophy |
Journal Section | RESEARCH ARTICLE |
Authors | |
Publication Date | December 15, 2024 |
Submission Date | November 10, 2024 |
Acceptance Date | December 15, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 |
Felsefe Dünyası Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.