"Tabula Rasa" kavramının sahibi ve deneyeiliğin sıkı bir taraftarı olan John
Locke doğuştan i delere karşı çıkmıştır. O, insan zihninin başlangıçta pasif olduğunu ve
doğuştan herhangi bir bilginin insan zihninde bulunmadığını iddia etmiştir. Devamla,
insan zihninin temelinde duyum ve düşünümden gelen idelerin bulunduğunu ileri
sürmüştür. İnsanlara sorgulanamaz doğruları dayatan Kilise ve Deistler gibi otoritelere
karşı hassas olan Locke, doğuştan ideleri reddetmekle bu otoriteleri zayıftatmak ve
İncil'i tek otorite yapmayı hedeflemiştir. Locke, bu şekilde inançların daha güvenilir
olacağını düşünür. Doğuştan ideler anlayışının taraftarı ve rasyonalist bir filozof olan
Leibniz ise deneyeiliğin ve Özellikle Locke'ın iddialarına karşı çıkmıştır. Kendi bilgi
teorisini geliştirirken aklında hep Locke vardır ve onun Yeni Denemeler'i tamarruyla
Locke'ın Deneme'sinin reddine dayanır. Otoriteler konusunda Locke'ın endişelerine
hak verse de ona göre Locke yanlış yoldadır. Leibniz'e göre, deneyci araçlarla dinde
ve ahlak.ia herhangi bir zorunlu doğrunun ispatlanması mümkün değildir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2011 |
Gönderilme Tarihi | 13 Nisan 2011 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Cilt: 16 Sayı: 1 |
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.