The Medieval economic thinkers of the church had with one voice condemned trade as being an occupation fraught with danger to the soul. All of them argued that there would be no need of trade if there were no desire for gain, and that there would be no ambition for gain if man were not avaricious feelings. Trade was sinful because avarice was the necessary basis of all trade. The fathers of church thought that one man’s gain in trading must always be another’s loss; and that, in any event, trade was a dangerous occupation since it offered so many temptations to fraud to the merchant. Their main economic teaching that, not every one that sells at a higher price than he bought is a trader, but only he who buys that he may sell at a profit. The importence of this definition, if the goods have been in any way improved or rendered more valuable by the services of the seller, in this sense neither buying nor selling with higher price unjust. Such improvement was always reckoned as the result of employing labour of one kind or another by transporting, and therefore entitled to remuneration. So the essence of trade in the canonic sense was selling the commodities unchanged at a higher price than that at which it had been bought for the sake of gain.
Orta Çağ kilisesinin ekonomik düşünürleri, tek bir sesle, ticareti, ruhu tehlikeye atan endişe verici bir uğraşı olarak kınamışlardır. Orta Çağ Avrupasının ekonomik düşünürlerinin tamamı, kazanç arzusu olmasaydı ticaret yapma gereksiniminin olmayacağı, bencillik ve tamahkarlık duyguları da olmasaydı kâr etme tutkusunun da olmayacağı görüşü içindeydiler. Açgözlülük ve para hırsı ticaretin tamamı için zorunlu bir temel olduğu için, ticaret günahla yoğrulmuştu. Kilise babaları, ticarette bir kimsenin kazancını daima diğerinin bu alışverişte uğradığı zararı üzerine kurdukları için, ticaretin beraberinde getirdiği yalan ile sahtekarlıklara kendini kaptırarak ayartılması nedeniyle, parayla yapılan her alış verişi çok tehlikeli bir uğraşı olarak görmüşlerdir. Kilise babalarının temel ekonomik öğretileri, bir tüccarın alış fiyatının çok üzerindeki bir bedelle bir ürünü satmamaları, ancak o ürünü çok küçük bir kâr ekleyip satabilecekleri bir fiyatla satın almalarıdır. Bu tanımlamanın önemi, şayet satıcının sunduğu hizmetler yoluyla malların niteliklerinde bir gelişme sağlanırsa veya daha değerli bir hale getirilirse, alış fiyatının üzerinde yapılan satışın da alışın da adaletsiz olmayacağı fikrinden gelmektedir. Böylesine bir geliştirme, daima işgücünün kullanılması ya da malın bir yerden başka bir yere taşınması gibi farklı tarzlarda gerçekleşebileceği için, karşılığı ücretle alınan bir uğraşı olarak da adlandırılabilir. Bu nedenle, kilise hukuku açısından ticaretin özü, malların bir kazanç uğruna alınmasına meydan vermeyecek yükseklikte fakat değişmeyen bir fiyattan satılmasının sağlanılmasını gerektirmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Ocak 2013 |
Gönderilme Tarihi | 1 Şubat 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2013 Cilt: 4 Sayı: 7 |