Çiğdem Sezer (1960-) addressing the relationship between being a woman and language at the metaphorical level
focuses on how women’s sorrows turn into "wounds" in her poems. In her poetry, women are the speakers of a "broken
language". For this reason, they are people of a "cold" season, away from the comfort zone of an open communication.
In accordance with the climate created by the setting, her language universe dwells in the winter through the use of
words like "rain", "cloud", "ice", "cold", "snow", "feel chilly", "mistral." In terms of emotions, a depressing world
created with dark colours is encountered. If the subject is assumed to be the poet herself, how she interprets the conflict between sexual identity and society can be understood. Sezer, who has been forced to live her womanhood like a
guest and who feels the uneasiness of self-alienation, builds up a fragmented world. In her poems, mirrors, languages,
bicycles are broken; ceilings are cracked; city walls, ships are destroyed; the sky is in pieces. Especially, the pain of
the woman who has to be silent for she cannot express herself, weighs upon the heart of the reader. Emotional
conflicts and memories, the pressures of the patriarchal structure on women, crises created by the inability to cope
with the speed of society as a modern woman and the hassle of the race of daily life are among the most important
themes in her poetry. Therefore, the need for personal existence space is presented through some concepts such as
language, street, child, dream, mother, father and beloved. These areas of refuge that show 'the back garden' of the
woman in 'the back garden of life' are significant. This article will attempt to analyse the relationship of the voice
with woman's fragility and ontological refuge areas in Sezer’s poems, particularly in her poem titled "Kelebekleri
Öldürürüz Sokağı". More specifically, psychological and sociological factors which contribute to women taking
refuge in words, their broken language, and silence will be examined with reference to Kadının Farklı Sesi (2017) by
the feminist psychologist Carol Gilligan, and Şu Bizim Kırılganlığımız (2018) by psychiatrist Eugenio Borgna.
Kadın olmanın dil ile ilişkisini metaforik düzeyde ele alan Çiğdem Sezer (1960-), şiirleri üzerinden, biriktirilen
acıların nasıl bir "yara"ya dönüştüğünü işler. Onun şiirlerinde kadınlar "parçalanmış dil"in konuşucularıdır. Açık bir
iletişimin yarattığı konfordan uzak, "soğuk" bir mevsimin insanlarıdırlar. Dil evreni de bulunulan mekânın yarattığı
iklime uygun olarak "yağmur", "bulut", "buz", "soğuk", "kar", "üşümek", "karayel" gibi kışın hâllerini yaşar. Duygu
değeri açısından yaklaşıldığında ise koyu, karanlık renklerin yarattığı karamsar bir dünya tasavvuru ile karşı karşıya
kalınır. Sezer şiirlerindeki özne, şairin beni olarak düşünüldüğünde onun cinsel kimliği ile toplum arasındaki
çatışmayı nasıl okuduğu da anlaşılabilir. Kadınlığı bir konuk gibi yaşamak zorunda bırakılan ve kendine
yabancılaşmanın huzursuzluğu içinde olan Sezer, parçalı bir dünya kurar. Onun şiirlerinde aynalar, diller, bisikletler
kırık; tavanlar çatlak; surlar, gemiler yıkık; gök parçalıdır. Özellikle susmak zorunda kalan kadının kendini ifade
edememesinden duyduğu ızdırap, bir yük gibi okuyucusunun kalbine taşınır. Duygusal çatışmalar ve anılar, ataerkil
yapının kadın üzerinde yarattığı baskılar, modern bir kadın olarak toplumsal alandaki hıza yetişememenin yol açtığı
krizler ve günlük yaşam koşturmacasının zorluğu şiirlerinde yer alan başlıca izlekler arasındadır. Şu hâlde kendine ait
bir varlık alanına duyulan ihtiyaç; dil, sokak, çocuk, düş, anne, baba, sevgili gibi unsurlar üzerinden yer bulur. Bu
sığınma alanları, 'hayatın arka bahçesi'nde yer alan kadının kendi 'arka bahçesi'ni nelerden oluşturduğunu göstermesi
açısından da anlamlıdır. Bu makalede, "Kelebekleri Öldürürüz Sokağı" başta olmak üzere Sezer şiirleri üzerinden
kadın kırılganlığının ve sığınılan varlık alanlarının ses ile ilişkisi çözümlenmeye çalışılacaktır. Feminist psikolog
Carol Gilligan'ın Kadının Farklı Sesi (2017) ve psikiyatr Eugenio Borgna'nın Şu Bizim Kırılganlığımız (2018) adlı
çalışmalarından hareketle kadının söze sığınışının, parçalanmış dilinin, suskunluğunun arkasında yatan psikolojik ve
sosyolojik etmenler üzerinde durulacaktır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Creative Arts and Writing |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2019 |
Submission Date | November 30, 2018 |
Acceptance Date | February 15, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 Volume: 36 Issue: 2 |
Bu eser Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.