Social democracy was born with the emergence of a new socialist conception by subjecting the classical Marxist conception to a variety of reforms. Social democracy does not designate the dictatorship of the proletariat and revolutionary actions, pointed as targets by Karl Marx, as a path of socialist struggle. Instead, with a revisionist point of view, it gradually strives to achieve its goals through democratic means and by means of the parliament. In this context, the function served by the Fabian socialism in Britain was an example for German social democracy. Political views having difficulty to get organized before the 1850s in Germany were rapidly institutionalized and organized after the establishment of German political unity. Indeed, such an organization of the German socialists paved the way for the formation of the most established socialist party in the world.
The early German social democracy presented a fragmented outlook when it was being established. It has evolved in a tense way between the stance advocated by Ferdinand Lassalle, which later advocated democratic struggle with Jean Baptista von Schweitzer, and the stance advocating a proletarian struggle through a Marxist conception. These two groups gradually improved their success in the elections, achieving a unity to a large extent by getting closer together in Gotha. The social democrats who have achieved to become the second party in the German Parliament have continued to evolve from Eduard Bernstein’s revisionism, to Karl Kautsky’s Marxist revolutionary party conception, which, nonetheless, did not practice revolution, and finally to Rosa Luxemburg’s revolutionary conception that highlighted mass strikes.
What is aimed in this study is to analyze the evolvement of early German social democracy in the light of the contributions and opinions of Rosa Luxemburg.
Sosyal demokrasi klasik Marxist anlayışın çeşitli reformlara tabi tutularak yeni bir sosyalist anlayışın ortaya çıkartılması ile doğmuştur. Sosyal demokrasi sosyalist mücadelenin Karl Marx’ın hedef olarak gösterdiği proletarya diktatörlüğünü ve devrimci eylemleri kendine bir yol olarak belirlemez. Bunlar yerine revizyonist bir bakış açısı ile aşamalı bir şekilde demokratik yollarla ve parlamento aracılığıyla hedeflerine ulaşma çabasına girişir. Bu bağlamda Fabian sosyalizminin Britanya’da gördüğü işlev Alman sosyal demokrasisi açısından da bir örnek teşkil etmiştir. Almanya’da 1850’li yıllar öncesinde örgütlenme sorunu yaşayan siyasi görüşler, Alman siyasi birliğinin sağlanmasından sonra hızla kurumsallaşarak örgütlenmişlerdir. Nitekim Alman sosyalistlerinin bu örgütlenişi dünyadaki en köklü sosyalist partinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Erken dönem Alman sosyal demokrasisi oluşurken parçalanmış bir görünüm ortaya koymuştur. Genel olarak bu parçalanma Ferdinand Lassalle’nin savunduğu ve daha sonra Jean Baptista von Schweitzer’in ortaya koyduğu demokratik mücadeleyi savunan görüş ile Marxist anlayışla proleter mücadeleyi savunan görüş arasında gerilimli bir şekilde oluşmuştur. Gotha’da birbirine yakınlaşarak büyük oranda birleşme sağlayan bu iki grup seçimlerde başarısını kademeli olarak arttırmıştır. Alman meclisinde ikinci parti konumuna kadar gelen sosyal demokratlar Eduard Bernstein revizyonizmi, Karl Kautsky’nin Marxist devrimci ama devrim yapmayan parti anlayışı ve Rosa Luxemburg’un kitle grevlerini öne çıkaran devrimci anlayışı arasında gelişmeye devam etmiştir.
Bu çalışma ile amaçlanan erken dönem Alman sosyal demokrasisinin gelişimini Rosa Luxemburg’un katkıları ve görüşleri doğrultusunda değerlendirebilmektir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 26, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 Volume: 6 Issue: 2 |
Dergimizin Tarandığı İndeksler
International Anatolia Academic Online Journal / Sosyal Bilimler Dergisi
e-ISSN 2148-3175