Bu çalışmanın amacı, sinemasal mekânın şekillenmesinde çevre psikolojisi, mimarlık ve sinema ilişkisini mekânsal analiz ve okumalarla irdelemek; bu kurgusal mekânların niteliğini etkileyen çevre psikolojisi kavramları kapsamında inşa edilecek distopik kent ve mekân tasarımları hakkında bir öngörü oluşturmaktır. Bu kapsamda, fiziksel çevre ve insan davranışı arasındaki karşılıklı ilişkilerin incelenmesine yönelik çevre psikolojisi araştırmalarının önem kazandığı dönem ile eş zamanlı olarak 1973 yılında gösterime girmiş olan Soylent Green distopik filmi üzerinden; kullanıcının öz-değer deneyimlerini gerçekleştirdiği kişisel alan, davranış ortamındaki faaliyet çeşitliliği ve yükümlülüğüne yönelik kalabalık, yoğunluk ve alansallık kavramları ile bu ortamlar içindeki statünün nasıl korunabildiğine dair mahremiyet kavramları tümdengelim yöntemiyle analiz edilmiştir. Analiz sonucunda, sinema ve mimarlığın sadece zamansal ve mekânsal yapıları nedeniyle değil, aynı zamanda her iki disiplinin de temelde yaşam alanıyla iç içe olması ve çok çeşitli yaşam imgelerini bir araya getirme çabalarıyla da ilişkili olduğu görülmüştür. Mekânsal davranış ve çevresel bilgi etkileşiminin sinemasal ortama yansımasının, duygusal deneyimler ve sosyal gelişmelerle de ilişkili olduğu desteklenmektedir.
This study aims to explore the interplay between environmental psychology, architecture, and cinema in shaping cinematic spaces through spatial analysis. It also endeavors to provide insight into dystopian urban and spatial designs influenced by environmental psychology concepts, ultimately impacting the quality of these fictional environments. Examining the pivotal era of heightened interest in environmental psychology studies, particularly in understanding the reciprocal dynamics between physical surroundings and human behavior, the 1973 dystopian film "Soylent Green" was scrutinized using deductive methodology. The analysis focused on key elements such as personal space and its role in shaping self-esteem experiences, the diverse and intense activities within the behavioral environment, as well as obligations and privacy concerns in densely populated, spatially-defined settings. The findings indicate that cinema and architecture extend beyond their temporal and spatial dimensions, revealing a profound integration with living spaces and a diverse array of life experiences. Furthermore, it underscores how spatial behavior and environmental information exchange in cinematic environments are intricately linked to emotional responses and societal advancements.
Cinema architecture environmental psychology space Soylent Green
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kentsel Tasarım |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 1 Ağustos 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 31 Temmuz 2024 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 30 Temmuz 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |