Bu çalışma, İsrail’in Filistinli mültecilere yönelik uyguladığı şiddet içeren eylemlerin dehümanizasyon kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini soruşturma amacıyla yazılmıştır. Kabaca, bir kişi ya da grubun onu insan yapan vasıf ve haklarından azade kılınma çaba ve eylemleri olarak tanımlayabileceğimiz dehümanizasyon ve İsrail’in Filistinli mültecilere yönelik şiddet eylemlerinin içeriği arasındaki yakınlık bizi bu soruşturmaya itmiştir. Bununla birlikte bize göre Filistinli mülteciler yalnızca bu şiddet biçimlerinden etkilenmeleriyle değil, ‘kamp tipi yaşama’ mahkûm hayatlarıyla da ayrı bir dehümanize edici sürece daha maruz kalmaktadır. Mülteci dehümanizasyonu; ‘kamp tipi yaşama’ sıkışmış hayatları, en temel insani ihtiyaçlarının bile temini noktasında ciddi eksikliklerin yaşanmasıyla Filistinli mülteciler vakasında bize göre oldukça görünür olmaktadır. Bu noktada bizim iddiamız Filistinli mültecilerin çifte bir dehümanizsayon süreciyle yüzleştiğidir. Bunların ilki ve en görünür olanı, İsrail’in şiddet eylemleri ve Filistin topraklarındaki yayılmacı politikalarının neredeyse meşrulaştırıcı zemini oluşturmaya başlayan onların gözünde Filistinlilerin ‘insan’ vasfı taşımayan, hakları olmayan kişiler olarak görülmesidir. İkinci bir dehümanizasyon boyutu olarak, yine İsrail’in şiddet eylemleriyle doğrudan bağlantılı olarak, Filistinli mülteciler için artık kamp yaşamının gerçek hayatın ta kendisi olması, geçici olarak oluşturulan acil yardım mantığının kalıcılaşmasıdır.
This study is written to investigate whether Israel's violent acts against Palestinian refugees can be considered within the scope of dehumanisation. The closeness between dehumanisation, which can be roughly defined as the efforts and actions to deprive a person or group of the qualities and rights that make them human, and the content of Israel's acts of violence against Palestinian refugees led us to this investigation. However, Palestinian refugees are subjected to another dehumanising process not only by being affected by these forms of violence but also by their lives condemned to 'camp-type living'. In our opinion, refugee dehumanisation is quite visible in the case of Palestinian refugees with their lives stuck in 'camp-type life' and serious deficiencies in the provision of even the most basic humanitarian needs. At this point, we claim that Palestinian refugees face a double dehumanisation process. The first and most visible of these is the view of Palestinians as people who do not have the qualities of 'human beings' and do not have rights in their eyes, which has started to constitute almost the legitimising ground for Israel's violent acts and expansionist policies in the Palestinian territories. As a second dimension of dehumanisation, again in direct connection with Israel's acts of violence, the camp life has become the real life for Palestinian refugees and the temporary logic of emergency aid has become permanent.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kent Sosyolojisi ve Toplum Çalışmaları, Sosyoloji (Diğer) |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 22 Nisan 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Nisan 2024 |
Gönderilme Tarihi | 2 Şubat 2024 |
Kabul Tarihi | 12 Mart 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 16 Sayı: 43 |