International Relations (IR), a relatively late discipline of social sciences, has had a positivist identity since its establishment. The clearest indicator of this identity is that mainstream IR theories are built on positivist assumptions, as well as the positivist philosophy of science that the theories mean by science in the great debates that are instrumentalized in the historical narrative of the discipline. Therefore, it is possible to argue that the discipline was dominated by a positivist hegemony until the Positivism-Postpositivism debate, which was the last great debate of IR. This situation is the result of IR members’ desire to achieve the same success in IR that natural sciences have in producing foresight, universality and general knowledge, as well as their efforts to prove the scientific nature of IR as a social science discipline. In this regard, positivism experienced its golden age with Behavioralism in IR, which was founded after the First World War and tried to prove its autonomy with its scientific autonomy after the Second World War. However, problems such as state-centrism, western-centrism and adherence to artificial dichotomies such as domestic-foreign, anarchy-hierarchy, created by Positivist IR and theories in the discipline led to the criticism of positivism and the emergence of a post-positivist agenda in IR in the 1980’s. It is an important question whether or to what extent post-positivism, which emerged in such an epistemic and political atmosphere, can overcome the positivist hegemony in question. Based on all these points, this study examines the situation of IR stuck between positivism and post-positivism, and focuses first on the results of positivism and then post-positivism on IR and its theories.
Sosyal bilimlerin görece geç bir disiplini olan Uluslararası İlişkiler (Uİ) kuruluşundan itibaren pozitivist bir hüviyete sahip olmuştur. Bu hüviyetin en açık göstergesi ana akım Uİ teorilerinin pozitivist varsayımlar üzerine bina edilmesi kadar disiplinin tarihi anlatısında araçsallaştırılan büyük tartışmalarda tarafların bilim ile kastettiklerinin pozitivist bilim felsefesi olmasıdır. Dolayısıyla Uİ’nin son büyük tartışması olan Pozitivizm-Postpozitivizm tartışmasına kadar disiplinin pozitivist bir hegemonyanın tahakkümünde olduğunu ileri sürmek mümkündür. Bu durum Uİ mensuplarının doğa bilimlerinin yakaladığı öngörü, evrensellik ve genel-geçer bilgi üretme başarısını Uİ’de de yakalama isteği kadar, bir sosyal bilim disiplini olarak Uİ’nin bilimselliğini kanıtlama çabasının da sonucudur. Bu bakımdan I. Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve II. Dünya Savaşı sonrasında da bilimsel otonomisi ile özerkliğini ispat etmeye çalışan Uİ’de, kuruluşuna kodlanan pozitivist bilim felsefesi Davranışsalcılık ile altın çağını yaşamıştır. Ancak pozitivist Uİ ve teorilerinin disiplinde yarattığı devlet-merkezcilik, batı-merkezlilik ve iç-dış, anarşi-hiyerarşi şeklindeki suni dikotomilere bağlılık gibi sorunlar 1980’li yıllarla birlikte pozitivizmin eleştirilmesine, Uİ’de de post-pozitivist bir gündemin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Post-pozitivizmin bahse konu pozitivist hegemonyayı aşıp aşamadığı ya da ne ölçüde aştığı önemli bir sorundur. Tüm bu noktalardan hareketle Uİ’nin pozitivizm ve post-pozitivizmin arasında kalmış durumunun irdelendiği bu çalışmada, ilk olarak pozitivizmin ardından da post-pozitivizmin Uİ ve teorileri nezdinde yarattığı sonuçlar üzerinde durulmuştur.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | International Relations Theories |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | January 20, 2025 |
Submission Date | June 3, 2024 |
Acceptance Date | December 4, 2024 |
Published in Issue | Year 2025 Issue: 38 |