After the Ottoman Empire completely dominated Anatolia, this geography turned into a place of knowledge, morality and tolerance, which led to the emergence of the Anatolian wisdom civilization in time. This civilization had very important historical figures who had intellectual accumulation and produced great works in almost every field of Islamic sciences. One of these figures is Mollā Fanārī, a Hanafī faqih and scholar of the usūl al-fiqh. Mollā Fanārī, whose real name was Shamseddīn Muhammad b. Hamza, was born in Bursa, and went to Cairo after receiving his basic education in Bursa, Iznik and Amasya. In Cairo, he received an ijāzat in Sharī'ah sciences and returned to Bursa afterwards. He served as a professor and qadi in Bursa for many years and died here. However, he continued his scholarly activities in Karaman and Cairo at a certain stage of his life. He taught many scholars, including famous scholars such as Kâfiyajî, Emir Sultan, Molla Yegân and Ibn Hajar al-Askalâni. He was one of the scholars in the Ottoman State who had a close relationship with al-Taṣawwuf as well as Islamic sciences. He had an important role in shaping the history of Ottoman thought both with the students he educated and the works he done in almost every field of Sharī'ah sciences. For this reason, he is a scholar respected by all segments of society.
One of Mollā Fanārī's important works, perhaps the most important one, is his book on the methodology of fiqh, Fusūl al-badāiʽ. In this study, his understanding of sunnah is analyzed within the framework of the aforementioned book of Mollā Fanārī. Sunnah, which is among the basic sources of fiqh as well as all Islamic sciences, maintains its importance and up-to-dateness today as in the past. Considering the importance and topicality of the concept of sunnah and the position of Mollā Fanārī in the field of al-usūl, his views on sunnah deserve a separate academic study. Therefore, in this study, Mollā Fanārī's views on sunnah are mainly determined. Fenārī defines the sunnah as "the words, actions, and taqrīrs conveyed from the Prophet (pbuh) other than the Qur'ān", and with this definition, he evaluates the words, actions, and taqrīrs conveyed from the Prophet (pbuh) on religious matters within the scope of the sunnah in general. However, he also touches upon the subject of taqrīr and actions separately and includes the criteria regarding which of these are accepted as sunnah and which are not. He as well discusses the sayings known as the qawlī Sunnah within the framework of the khabar theory as he analyses the types of khabar, the conditions required for the rāwī, the subject of the khabar, the inqitāʽ or disconnection in the sanad (chain of the narrators) and in the meaning of the khabar, the conditions in its reception and delivery (tahammul and al-ada'), and the criticism of the rāwī (taʽn) by referring to different opinions.
Although Molla Fanārī, whose views on the Sunnah we have tried to determine, deals with the issues by including the views of different schools of Islamic law, he emphasizes the views of the Hanafī madhhab and defends them with rational and narrative evidence. He also prefers the view of Ahl al-Sunnah in matters that are in dispute between Ahl al-Sunnah and other schools. Therefore, it is evident that he maintains the line of Ahl al-Sunnah and Hanafī in matters of usul. The aforementioned work of Mollā Fanārī continues to be one of the basic sources in the field of usul al-fiqh today as it was in the past because it contains all the topics of usul al-fiqh, has a rich content, includes the views of different schools, and deals with the issues with the method of discussion. However, it is seen that a heavy and philosophical language is preferred in the work. Although this situation gives the work a literary style, it makes it difficult to understand the sentences and therefore the subjects.
Osmanlı Devleti’nin Anadolu’ya tamamen hâkim olmasıyla bu coğrafya ilim, ahlak ve hoşgörü havzasına dönüşmüş, bu da zamanla Anadolu irfan medeniyetinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu medeniyetin; entelektüel birikime sahip olan ve İslâmî ilimlerin hemen her alanında muhalled eserler yazan çok önemli tarihi şahsiyetleri bulunmaktadır. Bu şahsiyetlerden biri de Hanefî fakihi ve usûl âlimi Molla Fenârî’dir. Asıl adı Şemseddîn Muhammed b. Hamza olan Molla Fenârî Bursa’da doğmuş, temel eğitimini Bursa, İznik ve Amasya’da tahsil ettikten sonra Kahire’ye gitmiş; burada şerʽî ilimlerde icazet alarak Bursa’ya dönmüştür. Bursa’da uzun yıllar müderrislik ve kadılık görevleri yapmış ve burada vefat etmiştir. Bununla birlikte hayatının belli bir aşamasında ilmî faaliyetlerini Karaman ve Kahire’de de devam ettirmiştir. Aralarında Kâfiyecî, Emir Sultan, Molla Yegân ve İbn Hacer el-Askalânî gibi meşhur âlimlerin de yer aldığı pek çok âlime hocalık yapmıştır. O, Osmanlı Devleti’nde şerʽî ilimlerin yanı sıra tasavvuf ile de yakın ilgisi olan ilmiye mensubu âlimlerden biridir. Hem yetiştirdiği talebeleriyle hem de şerʽî ilimlerin hemen her alanında yazmış olduğu eserleri ile Osmanlı düşünce tarihinin şekillenmesinde önemli bir paya sahiptir. Bu nedenle o, her kesimin saygı gösterdiği bir âlimdir.
Molla Fenârî’nin önemli eserlerinden biri, belki de en önemlisi, fıkıh usûlüne dair yazdığı Fusûlü’l-bedâiʽ adlı kitabıdır. Çalışmamızda Molla Fenârî’nin mezkûr kitabı çerçevesinde onun sünnet anlayışı ele alınmıştır. Tüm İslâmî ilimlerin yanı sıra fıkhın da temel kaynakları arasında olan sünnet, geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemini ve güncelliğini muhafaza etmektedir. Sünnet kavramının bu önem ve güncelliğiyle birlikte Molla Fenârî’nin usûl alanında sahip olduğu konumu da dikkate alındığında onun sünnetle ilgili görüşleri akademik düzeyde müstakil bir çalışmayı hak etmektedir. Çalışmada ağırlıklı olarak Molla Fenârî’nin sünnetle ilgili görüşlerinin tespiti yapılmıştır. Sünneti, “Kur’an dışında Hz. Peygamber’den nakledilen söz, fiil ve takrirler” şeklinde tanımlayan Fenârî bu tanımı ile dinî konularda Hz. Peygamber’den nakledilen sözleri, fiilleri ve takrirleri genel olarak sünnet kapsamında değerlendirmiş olmaktadır. Bununla birlikte takrir ve fiil konusuna ayrıca temas ederek bunlar arasında hangilerinin sünnet kabul edilip hangilerinin kabul edilmeyeceğine ve bunlarla ilgili temel kriterlere yer vermektedir. Kavlî sünnet olarak bilinen sözleri ise haber teorisi çerçevesinde oldukça detaylı ele almakta; bu kapsamda haber çeşitleri, râvide aranan şartlar, haberin konusu, haberin sened veya anlamındaki kopukluk (inkıtâ), tahammül ve edasındaki şartlar, râvinin tenkidi (taʽn) gibi konuları farklı görüşlere de atıflar yaparak analiz etmektedir.
Sünnetle ilgili görüşlerini tespit etmeye çalıştığımız Molla Fenârî, konuları farklı ekollerin görüşlerine yer vererek ele alsa da kendisi Hanefî mezhebinin görüşlerini ön plana çıkarmakta; aklî ve naklî delillerle bunları savunmaktadır. Ehl-i sünnet ile diğer ekoller arasında ihtilaflı olan meselelerde de Ehl-i sünnetin görüşünü tercih etmektedir. Dolayısıyla onun usûl konularında Ehl-i sünnet ve Hanefî çizgisini muhafaza ettiği bariz bir şekilde görülmektedir. Molla Fenârî’nin mezkûr eseri, fıkıh usûlünün bütün konularını ihtiva etmesi, zengin bir içeriğe sahip olması, farklı ekollere ait görüşlere yer vermesi, konuları tartışma metoduyla ele alması gibi açılardan tarihte olduğu gibi günümüzde de usûl alanında temel kaynaklardan biri olma özelliğini devam ettirmektedir. Bununla birlikte eserde ağır ve felsefî bir dilin tercih edildiği görülmektedir. Bu durum her ne kadar esere edebî bir üslup kazandırmış olsa da cümlelerin ve dolayısıyla konuların anlaşılmasını zorlaştırmaktadır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2024 |
Submission Date | July 11, 2024 |
Acceptance Date | December 27, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 44 |