ÖZET 1847 yılında yayınlanan ve İngiliz edebiyatının klasikleri arasında yer alan Emily Brontë’nin Uğultulu Tepeler adlı romanı, yazarın tek romanı olup hem romantizm akımının hem de Victorya döneminin edebi özelliklerini yansıtmaktadır. Eser lineer olmayan (non-linear) bir kurgu yapısına sahip olmakla birlikte, iki farklı anlatıcı kullanılmasından dolayı da dönem itibariyle yenilikçi bir anlatım tarzı sunmaktadır. Romanın başkahramanları olan Catherine ve Heathcliff, şehir ve toplum hayatından uzakta tutkulu ve yasak bir ilişki yaşamaya çalışırlar ancak Victorya gelenekleri ve sosyal baskı iki karakterin beraberliğine izin vermez. Eser, Romantizm akımının etkisinin yanı sıra gotik özellikler de taşımaktadır. Roman, kayalıkların tepesine inşa edilmiş ve rüzgârın dinmeyen uğultusunu barındıran Uğultulu Tepelerde yaşanan gizemli olayları, karanlık ve kasvetli doğa tasvirini, tavan arasında görülen Catherine’in hayaletini ve çoğu karakterin ansızın ölümleri gibi pek çok Gotik roman özelliklerini barındırır. Romanın başkahramanlarından olan Catherine, daha romanın ortalarında yaşamını yitirir ve zaman zaman dolaşan ruhu Heathcliff için sevgilisiyle yeniden beraber olabilme fırsatıdır. Yaşarken gerçek aşkına kavuşamayan Catherine için ise ölüm bir bakıma sosyal sınırlamalar, baskılar ve geleneklerden kaçış ve sevgilisine hayalet olarak da olsa kavuşma fırsatıdır. Romanın ilk bölümünde Bay Lockwood’a görünen Catherine’nin hayaleti edebiyatta “vampir kadın” imgesini de barındırmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Emily Brontë’nin Uğultulu Tepeler romanında Catherine Earnshaw karakteriyle Victorya dönemindeki cinsiyet politikalarının eleştirisi olarak edebiyatta “vampir kadın” temasını nasıl işlediğini analiz etmektir.
Uğultulu Tepeler Catherine Earnshaw vampir kadın Gotik roman
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 JIA JOURNAL (IJIIA) Uluslararası Disiplinlerarası ve Kültürlerarası Sanat Dergisi |