Betimleyici yaklaşıma değin Çeviribilim’in meşru bir sosyal disiplin olarak onay görmesi uzun bir zaman almıştır.
Çevrilemezlik söylencelerine bir tepki olarak, Çeviribilim devingen ve insan bilimlerine has biricik doğasını ve de
disiplinlerarası bağlarını göstermeye çalışmıştır. Edebiyat çevirisi ve özellikle şiir çevirisi genelde “bilimselliğe” bir engel olarak
görülen Çeviribilim’in öznel ve zorlayıcı doğasına bir örnek/neden olarak gösterilmiştir. Yaratıcılık konusuna gelindiğinde,
genel kanı yaratıcılığın ölçülemez ve açıklanamaz olduğu ve bu nedenle bir bilimde yer alamayacağı olmuştur. Buna ek olarak,
“özgün”ü övmek ve çeviri işinin yetersizliğini ilan etmek dışında herhangi bir etik değerlendirme veya eleştiri
yapılamayacağına inanılmıştır. Ancak, betimleyici yaklaşım Çeviribilim’i meşru bir sosyal bilim olarak ilan etmiş ve
postmodernist ve postkolonyal yaklaşımlar öznel müdahalelerin rolünü güç ilişkileri, toplumsal cinsiyet ve kimlik gibi farklı
bakış açılarından değerlendirmiştir. Günümüzde hiç tereddüt etmeden çevirinin -edebi olsun olmasın- doğası gereği yaratıcı bir
uğraş olduğunu söyleyebiliyoruz. Yaratıcılık ve çevirmenin yaratıcı müdahalesi sosyal bilime bir engel değil onun bir
parçasıdır. Translingualism (ötedilcilik), edebiyat çevirmenini sosyal ve ideolojik farklılıklarıyla erek dilden ve erek dil içinde
yeni bir dil kurgulamaya zorunlu kılan melezleştirilmiş, kurmaca kaynak dillerin olağandışı bir örneğidir. Bu makale, edebiyat
çevirisinde etik ve estetiği, özel olarak yaratıcılığı translingualism (ötedilcilik) örneğiyle sorgulamayı amaçlamaktadır.
It has taken a long time for Translation Studies to be approved as a legitimate social discipline until descriptive approach. As a
reaction to the myths of untranslatability, Translation Studies has been trying to show its dynamic, unique nature peculiar to
humanities and also interdisciplinary connections. Literary translation and specifically poetry translation have been generally
used as examples/reasons of subjective and challenging nature of translation, which has been taken as an obstacle for being
“scientific”. When it comes to creativity, the common reaction is that it cannot be measured and explained in any way; so it
cannot be positioned in any science. Moreover, it has been believed that one cannot mention any ethical judgement or criticism
about literary translation except praising the “original” and announcing the deficiency of translation work. However,
descriptive approach declared Translation Studies as a legitimate social science and after the postmodernist and postcolonial
approaches, the role of subjective interventions has been evaluated from different perspectives such as power relations, gender
and identity. Nowadays, we can without hesitation say that translation is by nature creative whether the text is literary or not.
Creativity and the intervention of the creator, namely translator, is not an obstacle for a social science but a part of it.
Translingualism is an extraordinary case with a hybridized, constructed source language, which obliges literary translators to
construct a new language in and from target language with connotations of social and ideological differences. This paper aims
to question the autonomy of literary translator in terms of aesthetics and ethics through the example of translingualism.
Translation aesthetics ethics creativity and translingualism
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | İkinci Bir Dil Olarak İngilizce |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 |