In his work Cinema II: Time-Image, Gilles Deleuze examines the relationship between cinema and thoughts with the concepts of "body cinema" and "brain cinema." Deleuze argues that what escapes from thoughts is "life" and puts the body in the center. The thinker's understanding of the body is affective-oriented, which Spinoza thinks of as "the power to affect and be affected." In this understanding, thinking is not just a passive activity that takes place in the brain. The brain cannot be thought of apart from the body; the body cannot be thought of apart from the brain. Both are action centers. Thus, thinking ceases to be just a mental activity and becomes connected with the body's actions, postures, attitudes, gestures, and facial expressions. In addition, the brain ceases not to be just the human brain and opens up to the universal, which encloses the human brain like a net with its cosmic dimensions. Heidegger's conception of thought is similar to Deleuze's. Heidegger thinks that thought should be sought not in individual minds but the relationship between bodily activities and external objects. Cinema, especially modern cinema, reveals these understandings of the body. The brain, on the other hand, can be classified as individual brains and cosmic brains. Deleuze examines the relationship between body and thought with some examples from modern European cinema. This article deals with Deleuze's discussion of the concepts of body and brain cinema in a wider context with other examples of Turkish cinema and world cinema. In the analysis, some texts of Heidegger, Nietzsche and Kierkegaard and philosophers such as Spinoza are also used. The article adopts the approach that asserts that films do philosophy independently and analyzes it this way. Bodies in the cinema are divided into two, "the everyday body" and "the ceremonial body," with the distinction of Deleuze.
Gilles Deleuze Sinema II: Zaman-İmge eserinde sinema ve düşünce arasındaki ilişkiyi kendi ürettiği “beden sinema” ve “beyin sinema” kavramlarıyla inceler. Deleuze, düşünceden kaçan şeyin “yaşam” olduğunu ileri sürerken, bedeni merkeze alır. Düşünürün beden kavrayışı, Spinoza’nın “etkileme ve etkilenme gücü” anlamında düşündüğü duygulanım odaklıdır. Bu anlayışta düşünce sadece beyinde gerçekleşen pasif bir faaliyet değildir. Beyin, bedenden; beden, beyinden ayrı düşünülemez. İkisi de eylem merkezleridir. Böylece düşünce, sadece zihinsel bir faaliyet olmaktan çıkar bedenin yapıp etmeleri, duruşları, tavırları, jestleri, mimikleri ile bağlantılı hale gelir. Bunun yanı sıra beyin, sadece insan beyni olmaktan çıkar kozmik boyutlarıyla, insan beynini de ağ gibi saran evrensele açılır. Heidegger’in düşünceye dair kavrayışı Deleuze’ünkiyle benzerdir. Heidegger, düşüncenin bireysel zihinlerde değil, bizzat bedensel faaliyetler ile dışardaki nesneler arasındaki ilişkide aranması gerektiğini düşünür. Sinema, özellikle modern sinema, bedene dair bu anlayışları ifşa eder. Sinemada bedenler Deleuze’ün ayrımıyla “sıradan beden (the everyday body)” ve “törensel beden (the ceremonial body) ” olmak üzere ikiye ayrılır. Beyin ise bireysel beyinler ve kozmik beyinler olarak sınıflandırılabilir. Deleuze, beden ve düşünce arasındaki ilişkiyi modern Avrupa sinemasından bazı örneklerle inceler. Bu makale, Deleuze’ün beden ve beyin sinema kavramlarına dair yaptığı tartışmayı Türk sineması ve dünya sinemasının diğer örnekleriyle daha geniş bağlamda ele almaktadır. İncelemede Heidegger’ın ve Kierkegaard’ın bazı metinlerinden ve Spinoza gibi filozoflardan da yararlanılmaktadır. Makale, filmlerin kendi başına felsefe yaptığını ileri süren yaklaşımı benimsemekte, incelemesini bu minvalde yapmaktadır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Communication and Media Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 21, 2022 |
Submission Date | September 12, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 |