Diğer İslâmî ilimlerde olduğu gibi İslâm Hukukunun da gelişim ve olgunlaşma dönemi diyebileceğimiz hicri II. ve III. asırda epey mesafe kat edilmiştir. Fakat fıkhî mezheplerin teşekkülünden sonra artık yeni şeyler üretme, yerini şerh ve hâşiye yazma geleneğine bırakmıştır. Belli bir dönemden sonra bu gelenek de terk edilmiş ve artık karşılaşılan yeni problemlerin klasik kaynaklar üzerinden yeniden yorumlanması suretiyle çözüme kavuşturulması şeklinde bir yol takip edilmiştir. Fakat dinamik olan sosyal ve ekonomik hayatta karşılaşılan yeni problemler hususunda takip edilen bu yöntemin ciddi manada çözüm sunamaması, bilhassa Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde özellikle de hukuk alanında yeni arayışları ve dolayısıyla Tanzimat dönemini beraberinde getirmiştir. Hatta İslâm hukukçularının bu alandaki yetersizliği veya diğer bir ifadeyle İslâm Hukuku alanındaki bu boşluk, batının ve batı hayranlarının iştahını kabartmış ve onları çözümü yabancı hukuk sistemlerinde aramaya sevk etmiştir. Böylece ceza hukuku ve ticaret hukuku gibi alanlardaki boşluk, büyük oranda Fransa'daki ilgili kanunlardan alınarak doldurulmuş; medeni kanun için ise Fransız Code Civil’in tercüme edilip alınması teklif edilmiştir. Ne var ki Ahmet Cevdet Paşa’nın baskın gelmesi bu fikri ikinci plana atmış ve fıkha müstenid milli bir kanun olan “Mecelle” hayatiyet kazanmıştır.
1926'da İsviçre Medeni Kanunu'nun aynen iktibası ile resmi düzlemde İslâm Hukuku âtıl kalmış ve bu anlamda güncel problemlerin İslâm Hukuku üzerinden çözüm bulma şansı büyük oranda azalmıştır. Dolayısıyla günümüze kadar karşılaşılan olaylarda İslâm Hukuku ancak sosyal hayatta, doktrinde, akademik çalışmalarda ve fetvalarda varlığını devam ettirme fırsatı bulmuştur. Her ne kadar İslâm Hukuku, hukuk sahasında bağlayıcı olma fonksiyonunu yitirse de sosyal hayatta karşılaşılan yeni problemlerin özellikle klasik kaynaklarımız üzerinden yeniden değerlendirilmesi yoluna gidilmiş ve İslâm Hukuku açısından mevzular açıklığa kavuşturulmuştur. Ne var ki bu kaynaklarda birebir aynı olaylara rastlanılamasa bile benzer örnekler veya çözüme katkı sunacak temel prensipler tespit edilebilmiştir. Bu cümleden olarak modern dönemde özellikle de borçlar hukuku alanında ön görülemeyen ve karşı konulamayan bir takım olaylar, akitlerden kaynaklanan edimlerin ifasını zorlaştırmakta ve hatta imkânsızlaştırmaktadır. Günümüzde mücbir sebep ve beklenmeyen hal olarak ifade edilen bir takım nazariyeler ile bu problemlerin çözümü cihetine gidilmiştir. İşte bu çalışma, klasik fıkıh kaynaklarımızda yer alan âfet kavramı ve âfetlerin akitler üzerindeki etkisinden hareketle elde edilen bulguları mücbir sebep ve beklenmeyen hal nazariyesi açısından yorumlama gayreti içerisinde olacaktır.
Just as in other Islamic sciences, the Islamic Law has been extended a lot in the second and third centuries, which we can call the period of development and maturation. But after the formation of Islamic law sects, the tradition of explaining previously written works prevailed instead of producing new things. After a certain period, this tradition has also been abandoned and a solution has been sought through reinterpretation of new problems encountered through classical sources. However, this method, which has been followed in the dynamic problems of social and economic life, has not provided a serious solution. This, in particular, has led to new quests in the recent period of the Ottoman Empire, especially in the field of law, and thus to the Tanzimat period. In fact, the lack of Islamic lawyers in this area, or in other words, this vacuum in the field of Islamic law has raised the appetite of the western and western admirers and has led them to seek solutions in foreign legal systems. Thus, the gap in the fields such as criminal law and commercial law was largely filled by taking the relevant laws in France; for the civil code, the French Code Civil has been proposed to be translated. But the domination of Ahmet Cevdet Pasha has taken this idea to the second plan and “Mecelle”, a national law based on Islamic law, has been prepared.
With the adoption of the Swiss Civil Code in 1926 officially, Islamic Law has lost its function and the chances of finding solutions to current problems through Islamic law have been greatly reduced. Hence, Islamic law has found opportunity to continue its existence only in social life, doctrine, academic studies and fatwa. Although Islamic Law loses its function as binding in the law, new problems encountered in social life have been reevaluated especially through our classical sources and problems have been solved in terms of Islamic Law. Although the same events can not be found in these sources, basic principles that would contribute to similar examples or solutions could be identified. This cumulatively, in the modern period, especially in the field of debts, some unforeseen and irrevocable events make it difficult or even impossible to carry out acts originating from contracts. Today, a number of theories, which are expressed as “force majör” and “unexpected situation/imprecision”, have been sought to solve these problems. This study will investigate the effects of natural disasters in our classical Islamic legal sources on contracts and try to interpret the results obtained from these two theories.
Islamic Law Unexpected Situation/İmprecision Force Major Disaster Jaiha Comment.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din, Toplum ve Kültür Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2018 |
Gönderilme Tarihi | 16 Nisan 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Sayı: 9 |