Atheism is an intellectual attitude that believes that the proposition "God exists" is false. Since the existence of this intellectual attitude is a reaction to theism; Its justification will only be possible by proving that theism is false. In this respect, from past to present, many atheist thinkers have tried to develop various arguments by taking into account the evidence for the existence of God and the conceptions of His nature in order to show the falsity of theism. Among such intellectual attempts, various arguments have been developed under the title of "Divine Hiddenness Problem". The most popular argument about the divine hiddenness problem is the "Divine Hiddenness Argument" systematized by deductive inference in 1993 by J. L. Schellenberg. This argument, which is frequently discussed in today's philosophy of religion, has the following claim: If there is a God of theism; one of the attributes attributed to him is that He is a perfectly loving God. If it is; God, who is a loving self, must be open to a personal relationship with the conscious beings he has created, and even desire it. The basis for this relationship to be genuine possible if the parties have correct information about the existence of the other. Therefore, this will only happen if God allows it. If there is a loving God of theism; it is unthinkable that He does not know and does not create the necessary conditions such a relationship. The Argument ultimately claims that there some human beings are non-resistantly in a state of nonbelief in relation that God exists; therefore, concludes that a loving God does not exist. While there are a variety of defenses or objections to The Argument, the main problem with such defenses is that they seem to directly or implicitly endorse Schellenberg's postulated concept of "God". If it is accepted that the concept of "God", on which the premises of the argument is based, refers to the God of theism, such defenses are partially successful, but it seems difficult to achieve complete success. In order to decide on the existence of the thing that a concept refers to, it is important to first determine what the content of the related concept is. If there is no agreement between the parties on the meaning of the concept; There is no objective meaning to judge about the existence of what the concept refers to. If there is an argument for the non-existence of God, then it should be clear what is meant by the concept of 'God'. If there is a consensus on the concept, only then can a judgment be made about the truth value of the result put forward by the argument; otherwise, what is done is “throwing stones into the dark”. In this study, we discuss the content of the concept of “God” defined by Schellenberg. While defining God, Schellenberg accepts the attribute of love as an essential attribute. Essential attributes are what included in the nature and truth of the thing being defined and are necessary for understanding the meaning. In this context, it will be our primary goal to show that the “omni-love” attribute defined by Schellenberg is not a necessary condition for being a perfect being. We will also argue that the "omni-love" model accepted by Schellenberg is a result of the anthropocentric approach, and therefore has a descriptive content far from being attributed to the perfect being. Thus, we will explain that the concept of "God", on which the argument is based, does not correspond to the concept of God accepted by classical theism, nor does it have the correct descriptive content. If we can express this correctly; We will show that Schellenberg's claim about Islam's conception of God, which is far from being a perfect being, is not justified.
Ateizm, “Tanrı vardır.” önermesinin yanlışlığına inanan düşünsel bir tutumdur. Bu düşünsel tutumun varlığı, teizme tepki mahiyetinde olduğundan, haklılığı ancak teizmin yanlış olduğunun kanıtlamasıyla mümkün olacaktır. Bu minvalde geçmişten bugüne birçok ateist düşünür, teizmin yanlışlığını göstermek amacıyla Tanrı’nın varlığına dair delilleri ve O’nun mahiyetine dair tasavvurları merkeze alarak çeşitli argümanlar geliştirmeye çalışmıştır. Bu türden düşünsel girişimler arasında “İlahi Gizlilik Problemi” başlığı altında çeşitli argümanlar da geliştirilmiştir. İlahi gizlilik problemine dair en popüler argüman ise 1993 yılında J. L. Schellenberg tarafından tümdengelimsel çıkarımla sistemleştirilen “İlahi Gizlilik Argümanı”dır. Günümüz din felsefesinde sıkça tartışılan bu argüman kısaca şu iddiaya sahiptir: Eğer teizmin Tanrı’sı var ise ona atfedilen niteliklerden biri de onun sevgi dolu zati bir varlık olduğudur. Şayet öyleyse bu eliklere sahip olan bir Tanrı, yarattığı bilinçli varlıklar ile ilişkiye açık, hatta bunu arzuluyor olması gerekir. Bu ilişkinin hakiki anlamda olabilmesinin zemini, tarafların diğerinin varlığı hakkında doğru bilgiye sahip olmasıyla mümkündür. Dolaysıyla bu ancak Tanrı’nın buna imkân sağlamasıyla söz konusu olacaktır. Eğer teizmin sevgi dolu Tanrı’sı var ise böyle bir ilişkinin gerek şartlarını bilmiyor ve yaratmıyor olması düşünülemez. Bu durumda Tanrı’nın varlığı hakkında dirençsiz inançsızların mevcudiyeti, teizmin sevgi dolu Tanrı’sının yokluğuna delildir. İlahi Gizlilik Argümanı’na karşı olarak yapılan savunmaların veya itirazların çeşitliliği söz konusu olmakla birlikte genel olarak bu türden savunmaların temel problemi, Schellenberg’in varsaydığı “Tanrı” kavramını doğrudan veya zımnen onaylıyor gözükmeleridir. Argümanın öncüllerinin temel aldığı “Tanrı” kavramının, teizmin Tanrı’sına delalet ettiği varsayıldığı sürece yapılan bu türden savunmalar kısmen başarılı olsa da tam anlamıyla başarıya ulaşmaları zor görünmektedir. Bir kavramın referansta bulunduğu şeyin mevcudiyetine karar vermek için öncelikle ilgili kavramın içleminin ne olduğunun tespiti önem arz eder. Taraflar arasında kavramın içlemi konusunda bir mutabakat söz konusu değilse kavramın referansta bulunduğu şeyin mevcudiyeti hususunda hüküm vermenin objektif bir anlamı yoktur. Tanrı’nın yokluğuna dair bir argüman söz konusuysa bu durumda “Tanrı” kavramıyla neyin kast edildiğinin açık olması gerekir. Eğer kavram üzerinde bir mutabakat söz konusu ise ancak bu durumda argümanın ortaya koyduğu sonucun doğruluk değeri hususunda bir hüküm verilebilir; aksi takdirde yapılan, “karanlığa taş atmaktır”. Biz bu çalışmamızda Schellenberg tarafından tanımlanan “Tanrı” kavramının içlemini tartışmaya açmayı amaçlıyoruz. Schellenberg Tanrı’yı tanımlarken sevgi niteliğini özsel bir nitelik olarak kabul etmektedir. Özsel nitelikler, tanımlanan şeyin mahiyetine ve hakikatine dâhil olan ve mananın anlaşılması için zorunlu olan şeydir. Bu çerçevede Schellenberg’in tanımladığı “mükemmel sevgi” modelinin, mükemmel varlık olmanın gerek şartı olmadığını göstermek öncelikli amacımız olacaktır. Ayrıca Schellenberg’in kabul ettiği “mükemmel sevgi” modelinin antroposentrik yaklaşımın bir sonucu olduğunu iddia edeceğiz. Böylelikle argümanın temel aldığı “Tanrı” kavramının, klasik teizmin kabul ettiği Tanrı kavramına karşılık gelmediği gibi doğru tanımsal içeriğe de sahip olmadığını izah etmiş olacağız. Nihayetinde şayet bunu doğru bir şekilde ifade edebilirsek; Schellenberg’in İslam’ın Tanrı tasavvuru hakkında, mükemmel bir varlık olmaktan uzak iddiasının haklı gerekçelere sahip olmadığını göstermiş olacağız.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | MAKALELER |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Issue: 16 |
Journal of Theology Academy is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).