Doğal afetler, helak ve din/inanç ilişkisi hem semavî hem de beşerî dinlerde önemli ve sorunlu bir konudur. İnsanın çoğu zaman gücünü aşan deprem, yangın, sel, çığ ve heyelan gibi afet hadiseleri, onun olaylar karşısındaki düşünce ve davranışlarını ciddi derecede etkilemekte ve toplumlar nezdinde çeşitli metafizik tartışmalara neden olmaktadır. Yerel veya küresel bazda meydana gelen doğal afetler, bir yönüyle salt inanç perspektifinden okunup inkâr/günah, helak ve hak ediş paradigması üzerinden değerlendirmelere tabi tutulurken diğer yandan yalın halde fiziki neden-sonuç ekseninde değerlendirilmekte ve insan-doğa mücadelesi (tedbir/korunma) ön plana çıkarılmaktadır. Doğal afetler, tabiat, nedensellik, günah ve insan arasındaki birçok yönüyle müphem bu ilişkinin mahiyetine dönük bilindik tartışmalar, ülkemizde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli son büyük deprem sonrası da gündeme gelmiş ve dikkatler bir kez daha yoğun şekilde yeniden bu konuya dönmüştür. Kur’an’ı-Kerîm’de inkâr ettiklerinden (ve/ya günah işlediklerinden) dolayı helak edilen birçok toplumdan bahsedilmesi, doğal olarak inkâr davranışının en büyük suç ve helak sebebi olduğu düşüncesini doğurmaktadır. Bu düşünce/ler toplumlar nezdinde çeşitli açılardan tartışılmakta ve meseleye birbirinden çok farklı yaklaşımlar da sergilenebilmektedir. Bu makalede, konu hakkında ortaya konan tüm tartışmalar inceleme konusu yapılmamıştır. Makale konuyu özellikle inanç özgürlüğü ve inkârlarından dolayı helak ettik söylemi arasındaki ilişki yönünden ele almaya çalışmıştır. Zira çeşitli günah ve suçlar ile helak olgusu arasında ilişki hususunda birçok bilimsel çalışma ortaya konmuştur. Kur’an’ı-Kerim’de birçok ayette insanlara iman esasları hatırlatılmış ve onlardan bu esaslara inanmaları istenmiştir. Fakat tüm bu talepler sadece teklif düzeyinde kalmış ve hiçbir zaman zorla iman ettirme davranışı bir çözüm olarak sunulmamıştır. Konuyla ilgili birçok ayette de zorla iman ettirmenin bir yöntem olmadığına dikkat çekilmiştir. Kur’an’da iman esaslarını inkâr etmenin cezasının ahiret âleminde olacağı ve o kişilerin akıbetleri hakkında orada karar verileceği bildirilmiştir. Bununla birlikte birçok Kur’an ayetinde inkâr ettiklerinden dolayı helak ettik ifadeleri de dikkat çekmektedir. İlk bakışta bu iki söylem arasında bir çelişki var gibi gözükse de bütüncül okumalar, bu iki söylem arasında bir paradoks olmadığına işaret etmektedir. Zira Kur’an’ı Kerim’de inkâr olgusu sadece imanın epistemolojik boyutuyla sınırlı olmayıp iman olgusunun pratik yansımaları olan güvenli toplum inşa etmenin ilkeleri ile de ilişkilidir. Kur’an’a göre insanlar dünya hayatında birbirlerine zarar vermeden güven içinde yaşamalıdırlar ve birbirlerinin hukukuna karşı saygılı olmalıdırlar. Eğer onlar temel insan haklarına riayet etmezler ve birbirlerine zulüm yapmaya başlarlarsa ilahi cezalandırma devreye girer. Buna göre Kur’an, inanç ve düşünce özgürlüğü alanında verdiği hürriyeti davranış konusunda vermemiş ve belirli sınırları aşan toplumların cezalandırıldığını haber vermiştir. Kur’an’da inkâr ettiklerinden dolayı cezalandırdık ifadeleri de bununla ilgili gözükmektedir. Bu sebeple ilâhî helake sebep olan inkârın mahiyeti iyi araştırılmalı ve bu meseleye bütünsel yaklaşımlar sergilenmelidir. Bu düşünceden yola çıkılarak ve nitel araştırma yöntemi kullanılarak çalışmada, inanç özgürlüğü ile inkâr sonucu geldiği söylenen ilâhî helak arasındaki zahirî paradoksal ilişkiye dikkat çekilmeye odaklanılmış ve esasında bir çelişki olmadığına dönük çıkarımlar elde edilmiştir.
Yoktur
Natural disasters, destruction, and religion/belief relationship are important and problematic issues in both divine and human religions. Disasters such as earthquakes, fires, floods, avalanches, and landslides, which are often beyond a person's control, have a significant impact on his ideas and conduct in the face of events and spark numerous metaphysical disputes in society. While natural disasters on a local or global scale are read from a pure faith perspective and evaluated through the paradigm of denial/sin, destruction, and deservingness, on the other hand, they are evaluated on the axis of physical cause and effect, bringing the human-nature struggle (precaution/protection) to the forefront. The well-known debates about the nature of this ambiguous relationship between natural disasters, nature, causality, sin, and humans in many aspects came to the fore after the last major earthquake in our country, centered in Kahramanmaraş, and attention once again turned to this issue. The mention of many societies that were destroyed because of their disbelief (and/or sinning) in the Holy Qurʾān naturally gives rise to the idea that the act of denial is the biggest crime and cause of destruction. These ideas are discussed from various perspectives in societies, and very different approaches to the issue can be taken. In this article, not all discussions on the subject are examined. The article especially tried to deal with the relationship between freedom of belief and the discourse of "we destroyed it because of its denials". Then many scientific studies have been put forward on the relationship between various sins and crimes and the phenomenon of destruction. In many verses in the Holy Qurʾān, people are reminded of the principles of faith and asked to believe in these principles. However, all these demands remained only at the level of proposals, and forced conversion was never presented as a solution. Many verses on the subject emphasize that forcing someone to believe is not a method. It is stated in the Qurʾān that the punishment for denying the principles of faith will be in the afterlife and that the fate of those people will be decided there. However, the expressions "We destroyed them because of their disbelief" in various Qurʾānic verses draw attention. Although, at first glance, there seems to be a contradiction between these two discourses, holistic readings indicate that there is no paradox between these two discourses. Because the phenomenon of denial in the Holy Qurʾān is not only limited to the epistemological dimension of faith but is also related to the principles of building a safe society, which are the practical reflections of the phenomenon of faith. According to the Qurʾān, people should live in safety in this world without harming each other and should respect each other's rights. If they do not respect basic human rights and begin to oppress each other, divine punishment comes into play. Accordingly, the Qurʾān did not give the same freedom in behavior as it did in the field of belief and thought, and stated that societies that exceeded certain limits were punished. The expressions in the Qurʾān, "We punished them for their disbelief", seem to be related to this. For this reason, the nature of denial that causes divine destruction should be thoroughly investigated, and a holistic approach should be taken to this issue. Based on this idea and using the qualitative research method, the study focused on drawing attention to the seemingly paradoxical relationship between freedom of belief and divine destruction, which is said to come as a result of denial, and inferences were obtained that there is no contradiction in fact.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Tafsir |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Early Pub Date | June 29, 2024 |
Publication Date | June 30, 2024 |
Submission Date | March 1, 2024 |
Acceptance Date | June 20, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 |