In Sufism culture, Sufis generally state that there are two different ways of accessing information consisting of ‘ilm (knowledge) and marifah and they generally put “marifah” at the upper level. Therefore, they state that the marifah is the ultimate way of reaching information. Muhammad b. Abdulcabbār b. Hasen Nifferī (d. 354/695), who is considered to be a true Sufi, did not accept the marifah, which he considered to be more inclusive than ‘ilm, as the final chapter for Creator's observation. He therefore made a tripartite classification instead of a binary classification containing ‘ilm and marifah regarding taḥqīqī information and placed waqfa, which is a more inclusive above the wisdom. In other words, in order to reach taḥqīqī, he ranked them as “ ‘ilm, marifah and waqfa”. ‘Afīfuddīn Tilimsānī (d. 690/1291) the commentator of Nifferī's work titled “al-Mawākif”, states that it is not possible for the alim who has knowledge; and the arif who has marifah to directly intervene in Haqq Taālā because they do not completely move away from the world called māsiwa. Although Nifferī is the person who brought the waqfa to the history of Sufism and allocated a wide place to it in his work called al-Mavākif, the concept of the waqfa is clearly explained in the work titled Sharh al-Mawākif an-Niferī written by Tilimsānī. With knowledge in the definition of ‘ilm and marifah that is related to waqfa and constitutes the start of the devotee's journey towards Allah, the author refers to good deeds. In other words, although knowledge constitutes the first step of the journey towards Allah, it does not refer to theoretical knowledge without good deeds, but rather the external and spiritual knowledge, good deeds, ĥaram, commandments and prohibitions mentioned in Islamic law and, in this respect, constitutes the first step of waqfa. In this step, there is a relation between the individual (the knower) and the object (the known). In terms of merit, according to Tilimsānī, it is connected to the spiritual aspect of the object rather than the object itself. Therefore, merit refers to getting closer to reality compared to knowledge, i.e. spiritual proximity. What is meant by merit is the experiential knowledge that the devotee who gets closer to Allah through supererogatory prayers performed frequently in addition to religious duties defined in the Ḥadith of Qurb al-Nawāfil obtains as a result of seeing and hearing through the manifestation of the holy attributes of Allah. However, although being able to be blessed with spiritual proximity and the manifestation of holy attributes refers to reaching a level of comprehension, they are actually forms of ĥijāb in reaching reality. That is because there is no complete state of malignity in either of them. Therefore, being able to reach an encompassing observation regarding existence, which is a complete state of malignity, is reserved for those in the stage of charity. Tilimsānī also defined the concept of waqfa, which is the ultimate step of taĥqīq, as the devotee’s eclipse into divine morality and attributes by removing oneself from human traits. In this study, we will reveal the difference of the waqfa from ‘ilm and marifah by examining the foundation of the concept of “waqfa” as a higher and more nice level than the marifah, which is a central concept in Sufism. The paper is crucial in the understanding of the work al-Mawākif and the concept of the waqfa correctly.
Tasavvuf kültüründe sûfîler geleneksel olarak bilgiye ulaşmanın ilim ve mârifetten oluşan iki farklı yolu olduğunu ifade ederler ve üst mertebeye de genelde “mârifeti” koyarlar. Dolayısıyla mârifetin bilgiye ulaşmada nihai mertebe olduğunu ifade ederler. Muhakkik bir sûfî olan Muhammed b. Abdülcebbâr b. Hasen Nifferî (ö. 354/695), ilimden daha kuşatıcı olarak kabul ettiği mârifeti Hakk’ın müşâhedesi için nihai bir mertebe olarak kabul etmemiştir. Bundan dolayı tahkikî bilgiye ilişkin olarak ilim ve mârifet olan ikili tasnif yerine üçlü bir tasnif yaparak mârifet mertebesinin üstüne ondan daha kapsayıcı bir mertebe olan vakfeyi koymuştur, yani tahkike ulaşmak için sırasıyla “ilim, mârifet ve vakfe” şeklinde bir sıralama yapmıştır. Nifferî’nin el-Mevâkıf adlı eserinin şârihi olan Afîfüddîn Tilimsânî (ö. 690/1291) de bunu savunur ve ilim sahibi olan âlim ve mârifet sahibi olan ârifin mâsivâ olarak adlandırılan âlemden kalben bütünüyle uzaklaşmadıkları nedeniyle Hak Teâlâ’yı doğrudan müşâhede etmelerinin mümkün olmadığını belirtir. Vakfeyi tasavvufî bir ıstılah olarak tasavvuf tarihine kazandıran ve el-Mevâkıf adlı eserinde ona geniş yer ayıran şahsiyet Nifferî olsa da vakfe kavramı Tilimsânî tarafından yazılan Şerhu Mevâkıfi’n-Nifferî adlı eserde anlaşılır bir biçimde izah edilmiştir. Müellifimiz, sâlikin Hak Teâlâ’ya seyrinin başlangıcını teşkil eden ve tahkike ilişkin ilim, mârifet ve vakfe tasnifindeki ilimden salih ameli kastetmektedir. Yani ilim Hakk’a seyrin ilk basamağını oluştursa da salih amel olmaksızın salt teorik ve nazarî bilgilenmeyi ifade etmez, fıkıhta bahsedilen zâhirî ve şer’î ilimleri, helalleri, haramları, emirleri, nehiyleri ifade eder ve bu yönüyle tahkikin ilk mertebesini oluşturur. Bu mertebede bilen insanla bilinen eşya arasında bir izafet söz konusudur. Mârifete gelince, Tilimsânî’ye göre, onda eşyanın bizâtihî kendisine değil de Hak cihetine taalluku söz konusudur. Bundan dolayı mârifet ilme nazaran hakîkate biraz daha yaklaşmayı, yani kurbu ifade eder. Mârifet ile kastedilen ise kurb-ı nevâfil hadisinde ifade edilen farz ibadetlere ilaveten sıklıkla yerine getirilen nâfile ibadetlerle Hak Teâlâ’ya yaklaşan sâlikin ilahî sıfatların tecellîsi ile Hakk ile işitip görmesi sonucu edindiği tecrübî bilgidir. Fakat kurbiyete ve sıfat tecellîlerine mazhar olabilme idrak düzeyine erişmeyi ifade etse de hakîkate erişmede birer hicâptırlar. Çünkü ikisinde de tam bir fenâ hali mevcut değildir. Dolayısıyla tam bir fenâ hali olan vücûd hakkında kuşatıcı müşâhedeye erişebilmek sadece vakfe mertebesindekilere mahsustur. Tilimsânî, tahkikin nihai mertebesi olan vakfe kavramını, şuur düzeyinde beşeriyet ile alakalı özelliklerden uzaklaşarak sâlikin rabbânî ahlâk ve sıfatlara bürünmesi olarak da tarif etmiştir. Biz bu çalışmamızda tasavvufî düşüncede merkezî bir kavram olan mârifetten daha yüksek, daha latif bir mertebe olarak “vakfe” anlayışının temellendirilmesini inceleyerek, vakfenin ilim ve mârifetten farkını ortaya koyacağız. Çalışma gerek el-Mevâkıf adlı eserin gerekse vakfe kavramının doğru biçimde anlaşılmasına yardım etmesi bakımından önemlidir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 9 Issue: 1 |