Duyguların ve hayal gücünün
üretkenlikle buluşmasının dışavurumu olarak da tanımlanabilen sanat; yüzyıllar
boyunca insan ile doğa gerçekliği arasındaki ilişkisini sürdürmüş ve insanlık
tarihinin her döneminde toplumsal yaşamın en önemli
parçalarından birisi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın etkileriyle toplumsal
gelişim ve değişimlerin bireyler üzerindeki etkilerinin oldukça fazla
gözlemlendiği bu süreçte, insanların duygusal olarak bir yozlaşmaya
sürüklendiği düşünülmektedir. Sosyal ve toplumsal alanlarda ortaya çıkan
değişikliklere bağlı olarak kişilerde gelişen duygusal ve ruhsal birikimler,
20.yy. sanat anlayışlarının ortaya çıkışındaki kavramsal süreçlerin gelişiminde
de önemli bir etken olarak dikkat çekmektedir. Bireylerde ister istemez meydana
gelen ruhsal birikimlerin sonucu olarak görülen Soyut Dışavurumculuk; soyut sanatın bir türü
olarak 1940'lı yılların ortalarında New York'ta belirmiş ve sanatçılar tarafından
doğa temsiline yer verilmeksizin, duyguların sadece renk ve şekillerle ifade
edildiği bir tür olarak benimsenmiştir. Soyut dışavurumculuğun kollarından
birisi olan ve “Renk Alanı Resmi”
ya da “Geç Resimsel Soyutlama” olarak da bilinen anlayışın en önemli
temsilcilerinden birisi ise Mark Rothko’dur. Sanatçının yaklaşık olarak 1947
yılından sonra ürettiği eserlerinde; renk en önemli ifade aracı olarak
kullanılmış ve acı, haz, keder, ölüm, kötü kader gibi duygular
somutlaştırılmıştır. Hissettiği öfke ve dini düşüncelerin yanı sıra yalnızca
insani duyguları resimlemek istediği bilinen sanatçı; ölçü bakımından oldukça
büyük tuvaller üzerine çalışmış, özellikle tek renkli bir zemin üzerine canlı
renklerle iki veya üç adet dairesel köşeli dikdörtgen kuşaklarla boyadığı
resimleri ile dünya çapında tanınarak özgün bir üslubun yaratıcısı olmuştur.
Mark Rothko soyut dışavurumculuk renk alanı resmi geç resimsel soyutlama
Art, as an expression of blending
productivity with the emotions and imagination, has maintained the relationship
between the human and the reality of nature and in every period of human
history has been one of the most important parts of social life for centuries.
With the effects of the II. World War, the influence of social development and changes
were considerably high on individuals, as observed in this process, it is
believed that people were drifting towards emotional corruption. Depending on
the social changes, the emotional and spiritual experiences of individuals
stand out as an important factor in the development of the conceptual process
of the emergence of the 20. century sense of art. The Abstract Expressionism,
the result of the spiritual experiences that occur inevitably in individuals,
developed in New York in the mid-1940’s as a type of Abstract Art and adopted
by the artists as the emotions just expressed with colors and shapes without
including natural representation. Mark Rothko can be identified as one of the
representatives of “Color Field Painting” -also known as “Post-Painterly
Abstraction”- referred to a particular type of Abstract Expressionism. In the
artworks of the artist composed after approximately 1947, color has been used
as the most important tool of expression and the feelings as pain, joy, grief,
death, doom has embodied. Together with the anger he felt and his religious
thoughts, the artist only wanted to draw emotions. He worked on fairly large
canvases and he has been recognized around the world as the creator of a unique
style especially with the artworks of rectangular zones with circular corners
painted with vibrant colors on a monochrome background.
Mark Rothko abstract expressionism color field painting post-painterly abstraction
Bölüm | Derleme |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2016 |
Gönderilme Tarihi | 30 Ağustos 2017 |
Kabul Tarihi | 24 Kasım 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 2 Sayı: 2 |
Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi