Kökleri Antik Yunan’a kadar uzanan kamusal alan tecrübesi tarihin çeşitli dönemlerinde farklı özellikler ihtiva etmiştir. Çalışmada kamusal alan kavramı tarihselci bir yaklaşım içinde ele alınmış, kavramın içerdikleri ve tarihi analiz edilmiştir. Çalışmanın amacı kamusal alan kavramının Osmanlı’dan bu yana Türkiye’deki evrimine ışık tutmaktır. Osmanlı devleti Batılı anlamıyla olmasa da kendi bağlamı içinde kamusal alana ve sivil topluma öncü olabilecek kimi dinamikler üretmiştir. Özellikle tek parti döneminde billurlaşan cumhuriyetçi yaklaşım ise tek tipçi, monolitik, yekpare ve çoğulluklara kapalı bir kamusal alan tahayyüllü ortaya koymuştur. Çok partili dönemde kamusal alanda farklı kimliklerin temsiline olanak sunan yeni bir yaklaşım geliştirilmeye çalışılmıştır. 1980’ler ve 90’larda toplumsal çeşitliliğin artışı ile birlikte kamusal alanda farklı kimlikler temsil edilmeye başlanmıştır. Kamusal alanın özellikle İslami kimliği kapsayacak şekilde genişletilmesi çabası devletçi elitin karşı atağı olarak somutlaşan 28 Şubat süreci ile kesintiye uğramıştır. 2000’li yıllar 28 Şubat sürecinin tasfiye edildiği, hegemonyanın reddedildiği, yatay ilişkilerin, yerelliğin egemen olduğu farklı kimliklerin kamusal alanda temsil edilmesine olanak sağlandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde, gelecekte kimlik siyasetine dayalı çok katmanlı, ötekilikleri dışlamayan ve sosyal içermeye açık bir toplumsallık kurulmasına zemin hazırlanması bağlamında geçmiş paradigmadan köklü bir değişim yaşanmıştır.
The experience of public sphere goes back to ancient Greece and has carried with itself different characteristics in various historical eras. In this study, the notion of public sphere is addressed from a historicist perspective, along with an analysis of its history and implications. The aim of the study is to shed light on the evolution of the notion of public sphere in Turkey since the Ottoman era. The Ottoman context provided, though not in the Western sense, a basis for certain dynamics, which would pave the way for the notions of public sphere and civil society. During the one-party regime, however, the republican system of government favored a single identity, and thus established a conception of public sphere that is uniform, monolithic, and resistant to pluralism. But the multi-party era saw the emergence of a new approach that facilitated the representation of different identities in the public sphere. In the 1980s and 90s, with the bourgeoning social diversity, the representation of different identities in the public sphere gradually gained significance. But the expansion of public sphere to include the Islamic identity was interrupted by the 28 February incident, the counter-attack of the state elite. In the 2000s, as the effects of 28 February incident diminished, hegemony lost its ground, and thus horizontal relationships and a local perspective prevailed, facilitating the representation of diverse identities in the public sphere. It was the period that would eventually clear the way for a sense of community that is open to otherness and social inclusion in a multi-layered and pluralist future world based on identity politics, and that represented a radical rupture with the old paradigm.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 |