Felsefe tarihi, Heidegger’e göre, varlık sorusu etrafında inşa edilmiştir. Büyük filozofların neredeyse tamamı yüzeydeki tüm farklılıklara rağmen esasında bu ontolojik soruyla ilgilenmişlerdir. Bununla birlikte özellikle özgün düşünce geleneğinde bir kırılmanın yaşandığı Platon’la birlikte “varlık sorusu”, gitgide sahihliğinden uzaklaşmış ve Descartes’ın modern felsefenin de başlangıcı olmak bakımından tepe noktasını oluşturduğu bir çizgide, özne ile nesnenin karşılıklı konumlandırılarak yorumlandığı bir epistemolojik soru haline dönüşmüştür. Epistemolojik yaklaşımın öne çıkan özelliği, özne-nesne ilişkisinde bilginin koşullarını belirleyerek öznenin bilme sınırlarını saptamaya çalışmaktır. Bu yaklaşımda nesne özneye aşkındır; dolayısıyla öznenin nesneyi bilmesi ancak kendinden yola çıkmasıyla olanaklıdır; çünkü öznenin kendisine ilişkin bilgisi doğrudan gerçekleşen, içkin bir bilgidir. Dolayısıyla bu yaklaşımdaki temel varsayım, özne ile nesnenin birbirini dışladığı, nesnenin özneye tâbi kılındığı ikili bir dünya varsayımıdır ve bu varsayımda ortaya çıkan karakteristik sorun, dış dünyanın varlığının kanıtlanması/bilinmesi sorunudur. Sonuç olarak bu makalede Heidegger’in bu problemi “varlık sorusu” bağlamında nasıl bir çözüme kavuşturduğu gösterilmeye çalışılacaktır.
Destek aldığım bir kurum yok
yok
yok
Heidegger believed that the history of philosophy was centered around the question of being. Despite superficial differences, almost all great philosophers were engrossed with this ontological question. However, a break is observed in the tradition of original thought, particularly with Plato. The question of being gradually shifted away from inquiring about the authenticity of existence. Over time, it transformed into an epistemological query that mutually positioned the subject and the object for their construal. Descartes represented the apex of this lineage, marking the beginning of modern philosophy. This epistemological approach attempts predominantly to determine the limits of the subject’s knowledge by determining the conditions that govern knowledge in the subject-object relationship. The object is transcendent to the subject in this approach: the subject can know the object only by starting from the self because the subject has direct and immanent knowledge of the self. Therefore, this approach is grounded in the assumption of a dual world in which the subject and the object are positioned as mutually exclusive. The object is subordinated to the subject by this assumption, which elicits the characteristic problem of knowing or proving the existence of the external world. This article will attempt to reveal Heidegger’s resolution of this problem in the context of the question of being/existence.
yok
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | History of Philosophy (Other) |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Project Number | yok |
Publication Date | December 29, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 Issue: 59 |