Arap şiiri, ait olduğu toplumun fikir yapısı, düşünceleri, değerleri, duyguları ve yaşam tarzlarını sonraki dönemlere aktarması açısından oldukça büyük bir önemi haizdir. Şüphesiz Arap şiirinin en önemli ve en yaygın türlerinden birisi de mersiyelerdir. Mersiyenin pek çok tanımı yapılmış olmakla birlikte, “ölülere yapılan medih” şeklinde ifade edilen tanımı, bu tanımlar içerisinde en sade ancak içeriğini en net yansıtanıdır. Arap şiiri, farklı dönemlerdeki sosyal ve siyâsî dinamiklere bağlı olarak değişiklik ve yenilikler yaşamıştır. Arap edebiyat tarihçilerince dört döneme ayrılan Abbâsîlerin özellikle ilk dönemi, Arapların hayatında siyasî, sosyal, kültürel vb. pek çok alanda yenilik ve gelişmelerin açıkça görüldüğü bir süreçtir. Diğer tüm alanlarda olduğu gibi anlam, içerik, şekil ve tür açısından şiirde de gözle görülür değişiklikler yaşanmıştır. Mersiye şiiri, bu değişikliklerden nasibini almıştır. Önceki dönemlerde klasik Arap şiirinin çok parçalı yapısı içerisinde örnekleri görülen şehir mersiyeleri, bu dönemde müstakil bir tür olarak Arap şiirinde kendine yer edinmiştir. Nitekim medeniyetin bir yansıması olan şehirlere yakılan ağıt örneklerine, hayatlarını çöllerde göçebe olarak sürdüren câhiliye Araplarının şiirlerinde sık rastlanmamaktadır. Klasik Arap kasidesinin girizgâhını oluşturan kalıntılar üzerinde durarak maziyi ve göçüp giden sevgilinin hatıralarını anmayı ifade eden “el-vukûf ‘ala’l-atlâl”, bazı edebiyat eleştirmenleri tarafından bir yerin yakılıp yıkılarak talan edilmesini dile getiren bu duygu selinin en erken örneklerinden biri olarak görülmüştür. Şehir mersiyelerinin ortaya çıkmasındaki en büyük etkenler, toplum yaşantısının kırsal kesimlerden şehir merkezine doğru yönelmesi sonucunda şehirle sakinleri arasında güçlü bir bağın oluşması ve şehrin insanların gönüllerinde bir benlik kazanmasıdır. Bu dönemde bir yandan yönetimdeki farklı odaklar ve değer yandan toplumun farklı dinamikleri arasında yaşanan mücadeleler neticesinde şehirler yıkıma uğrayarak felaket yaşamışlardır. Bu durumdan dolayı hüzünlenen şairler, çok değer verdikleri birini kaybetmişçesine aidiyet hissettikleri ve gönül bağıyla bağlandıkları şehirlere bir vefa borcu olarak mersiyeler yazmışlardır. Abbâsîler döneminde Bağdat ve Basra, uğruna bu türün en meşhur örneklerinin yazıldığı şehirlerdir. Bu dönemde ‘Amr el-Varrâk ve İshâk el-Hureymî’nin, Halife Hârûn er-Reşîd’in oğul- ları el-Emîn ve el-Me’mûn arasındaki iktidar mücadelesinde büyük yaralar alan Bağdat’a yazdıkları mersiyeler ve İbnu’r-Rûmî’nin Zenc isyanında felaketi yaşayan Basra’ya yazdığı mersiye, türün en meşhur örnekleri arasında gösterilmektedir. Şehir mersiyeleri, sadece şehirlerin maruz kaldığı yıkım ve felaketler sebebiyle söylenmemiştir. Keza Abbâsî Devleti’nin siyasî ve askerî yönden etkisiz olduğu dönemlerde kurulan Tolunoğulları ve Fâtımîler gibi devletlerin yıkılması neticesinde bu türe ait örnekler yazılmıştır. Öte yandan Haçlı seferlerinde yakılan ve yıkılan Kudüs ve Şam diyarındaki diğer birçok şehre ve XIII. yüzyılda Abbâsî Devleti’ne son veren Moğol istilasıyla adeta yerle bir olan Şam ve Bağdat gibi İslâmiyet’in ilim ve medeniyet merkezlerine mersiyeler söylenmiştir. Müstakil bir tür olarak Doğu Arap âleminde başlayan şehir mersiyeleri, siyasî istikrarsızlıkların daha geniş çapta ve daha sık yaşandığı Endülüs’te gelişerek zirvesine ulaşmıştır. Hâkimiyet mücadelesinden kaynaklanan siyâsî çalkantılar, Doğu Arap dünyasına göre güç ve otorite dengelerinde değişimlerin daha sık yaşanmasına yol açmıştır. İç ve dış kulvarlarda oldukça üst seviyelerde seyreden mücadeleler, şehirlerin sık sık büyük çaplı yıkımlar yaşamasına yol açmıştır. Endülüs’te şehir mersiye örneklerinin ortaya çıkmasındaki ilk neden, Berberî fitnesiyle yakılıp yıkılmaya maruz kalan Cordoba’nın yaşadığı felakettir. Müslümanların Endülüs’ü kaybetmelerinin fiili başlangıç noktası kabul edilen ve domino etkisi yaratarak İber Yarımadası’ndaki İslâm şehirlerinin birer birer düşmesine yol açan bu hadiseden sonra, şairler kaybedilen şehirleri mersiyelerle yâd etmişlerdir. Kurtuba’dan (Cordoba) sonra kaybedilen Berbeşter (Barbastro), Tuleytule (Toledo), Belensiye (Valencia), Ceyyân (Jaen) ve İşbîliyye (Sevilla) gibi şehirler, Hristiyanların eline geçtikten sonra hüzün dolu mersiyelerle anılan şehirlerdir. Endülüslü şairler, sadece Endülüs’te kaybedilen beldelere mersiye yazmamışlardır. Gerek Kayrevân ve Marakeş gibi Kuzey Afrika’da, gerekse Sicilya adası gibi Güneydoğu Avrupa’da kaybedilen topraklara da mersiyeler yazarak, kalplerini dolduran hüznü dile getirmeye çalışmışlardır. Neredeyse Endülüs’te kaybedilen her bir şehre mersiye yazılmakla birlikte, Endülüs’ün tümüyle kaybedilmesi üzerine yazılan mersiyeler, okuyucuda daha çok ilgi uyandırmış ve daha derin izler bırakmıştır.
Arabic poems have a great significance in terms of transmitting the overall mindset, the opinions, the values, the emotions, and the lifestyles of the society it belongs to. Elegies are undoubtedly the most important and common genres of Arabic poems. Although there are several definitions of elegy, “praise written after the dead” is the most simple definition among these definitions. Arabic poem experienced changes and innovations based on the social and the political dynamics in different periods. The first period of Abbasids whose history is divided into four by the historians of Arabic literature is a process where innovations and changes in political, social, cultural, etc. were observed. As in all other fields, there were noticeable changes took place in poems in terms of meaning, content, form, and genre. Elegies had their share from these changes. City elegies of which examples were observed in the previous periods of classical Arabic poems gained ground in Arabic poems as a selfcontained genre in this period. The biggest factors in the emergence of city elegies are the strong bond between the city and its residents as a result of the transformation of rural social life to that of city centers, and the personification of the city in its citizens’ hearts. The cities met with disaster resulting because of the different powers in administration, and the struggles experienced between different dynamics of the society. Poets who grieved due to this situation wrote elegies as a duty of loyalty to the cities to which they felt belonging, and with which they had bonded, as if they have lost someone they value significantly. Baghdad and Basra in the Abbasid period are the cities after which the most famous elegies were written. City elegies were not only written due to the destruction and the disasters that befallen the cities. Likewise, such elegies were written as a result of the fall of empires such as Tulunids and Fatimids which were founded in periods when the Abbasid Empire was politically and militarily ineffective. On the other hand, elegies were written to the centers of science and civilization of Islam such as several cities near Jerusalem and Damascus which were burnt and demolished during the Crusades, and Damascus and Baghdad which were ravaged because of the Mongolian invasion which ended the Abbasid Empire. City elegies which started as a self-contained genre in the Eastern Arabic region peaked in Andalusia where political instabilities were observed widely and more frequently. The first reason for the emergence of city elegies in Andalusia is the fall of Cordoba, the city which was striken with destruction owing to the Barbary instigation. After this incident which is regarded as the actual starting point of losing Andalusia out of the Muslims’ hands, and caused the Islamic cities to fall one by one in the Iberian peninsula giving a fillip to the domino effect, poets reminisced about these lost cities with their elegies. Cities that were lost after Cordoba such as Barbastro, Toledo, Valencia, Jaen, and Seville were the cities that were being remembered with plaintive elegies after being possessed by the Christians. Poets from Andalusia did not only write elegies to the cities that were lost in Andalusia. They tried to verbalize their grief by writing elegies to the lands that were lost in Southeastern Europe such as Sicily, and in North Africa such as Kairouan and Marrakech. While elegies were written after each city that was lost in Andalusia, the elegies written after the complete loss of Andalusia drew more attention, and left a deeper trace. The most famous elegy in which the loss of Andalusia was uttered is the ode written by al-Rundī.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Publication Date | June 29, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 |