Abū Ḥanīfa (d. 150/767) discussed the main issues of the science of kalām in the first period and expressed his best views on these issues in response to the sects that he accepted as bid'ah (innovation). Later, kalām scholars tried to justify these views by using different arguments according to the changing conditions and time. Undoubtedly, one of the most important opinions that Abū Ḥanīfa expressed and passed on to the next generations from the perspective of the science of kalām is those related to faith. In fact, faith is the strongest and most deep-rooted bond a believer establishes with his/her Creator. The individual shapes his world and the hereafter through this bond. On the other hand, faith is a phenomenon that does not contain doubt but carries certainty. In this respect, a person is included in the same category as a believer after she has firmly believed, and is called a believer or a Muslim, as the Qur'an puts it. Because no matter what race or color he is, he takes the same name because he believes in the same principles. Abū Ḥanīfa, who lived in a time when Muslims differed among themselves and differences of opinion increased, accepted faith as a common denominator by emphasizing the common values of Islam. Abū Ḥanīfa refers to this as "equality in faith". The issue of equality in faith, which is discussed as a result of the differentiation in matters related to the nature of faith, is shaped according to whether the action is counted as part of faith or not. Since Abū Ḥanīfa did not consider deeds a part of faith, so he advocated equality in faith. This view was adopted later by many scholars in the Māturīdī tradition. In the Hanafī-Māturīdī tradition, it can be said that the issue of equality in faith as well as issues such as confirmation and certainty in faith were shaped by the opinions of Abū Ḥanīfa. When equality in faith is accepted, one is not allowed to question the faith of another and say that his/her own faith is superior to the other because only God can know it. On the other hand, the understanding of equality in faith prevents external appearance and formalism from being decisive in one's religious life. Thus, a believer cannot accuse his brother who has deficiencies in his deeds but has faith of being infidel. When Abū Ḥanīfa's view of equality in faith is interpreted according to contemporary paradigms, his emphasis on human love, tolerance, and unity of the ummah, which has validity today, can clearly be observed. Therefore, it is seen that the reflection of a theological issue on social life is stressed in his opinion. This paper aims to study the issue of "equality in faith", one of the issues related to faith, and its reflection on social life by using the texts which are attributed to Abū Ḥanīfa.
Ebû Hanîfe (ö. 150/767), tarihi süreç itibariyle ilk dönemde kelâm ilminin temel konularını ele almış ve bu konularda bid'at gördüğü fırkalar karşısında tercih ettiği görüşleri beyan etmiştir. Daha sonra kelamcılar, belirlenen bu görüşleri değişen şartlara ve zamana göre farklı argümanlarla temellendirmeye çalışmışlardır. Şüphesiz kelâm ilmi açısından Ebû Hanîfe’nin söylediği ve daha sonraki nesillere aktardığı konular içerisinde en önemlilerinden birisi de imanla ilgili olanlardır. Zira iman, inananın yaratıcısıyla kurduğu en sıkı ve köklü bir bağdır. Birey bu bağ vesilesiyle dünyasını ve ahiretini şekillendirir. Diğer taraftan iman, içerisinde şüpheyi barındırmayıp kesinlik taşıyan bir olgudur. Bu yönüyle kişi kesin bir şekilde iman ettikten sonra inananlarla aynı kategoriye dâhil olup Kur’ân’ın ifadesiyle mümin veya Müslüman olarak isimlendirilmektedir. Zira hangi ırktan veya renkten olursa olsun aynı esaslara inandığından aynı ismi almaktadır. Müslümanların kendi içerisinde farklılaştıkları ve doğal olarak görüş ayrılıklarının arttığı bir dönemde yaşayan Ebû Hanîfe, İslâm’ın temel ilkelerine vurgu yaparak imanı ortak payda kabul etmektedir. Ebû Hanîfe bunu “imanda müsâvât/eşitlik” olarak belirtmektedir. İmanın mahiyeti ile ilgili konulardaki farklılaşmanın bir neticesi olarak tartışılan imanda eşitlik meselesi, amelin imandan sayılıp sayılmamasına göre şekillenmektedir. Ebû Hanîfe, ameli imanın bir cüz’ü olarak değerlendirmediğinden imanda eşitliği savunmuş olmaktadır. Bu görüş, daha sonraları Mâtürîdî geleneğinde birçok âlim tarafından da devam ettirilmiştir. Hanefî-Mâtürîdî geleneğinde imanda tasdik ve kesinlik gibi konuların yanı sıra imanda eşitlik meselesi de Ebû Hanîfe’nin fikirlerine dayalı olarak şekillendiği görülmektedir. İmanda eşitlik kabul edildiğinde bir kimsenin diğerinin imanını sorgulaması ve kendi imanının diğerinden daha üstün olduğunu söylemesi engellenmektedir. Çünkü bunu bilebilecek olan sadece Allah’tır. Diğer taraftan imanda eşitlik anlayışı ile dış görünüşün ve şekilciliğin, kişinin dini hayatında belirleyici olmasının önüne geçilmiş olmaktadır. Böylelikle iman eden kişi, iman ettiği halde amelinde eksiklik olan din kardeşini tekfir etmemeli ve dışlamamalıdır. Bu durum sosyal hayatta birlik ve beraberliğin sağlanmasında önemli bir etken olmaktadır. Ebû Hanîfe’nin imanda eşitlik görüşü çağdaş paradigmalara göre okunduğunda onun bugüne hitap eden insan sevgisi, hoşgörüsü ve ümmetin birliğine yaptığı vurgusu açıklıkla müşahede edilmektedir. Dolayısıyla teolojik bir meselenin toplumsal hayata yansımasının da ön plana çıkarıldığı düşünülmektedir. Bu çalışma, Ebû Hanîfe’ye nispet edilen ve günümüze ulaşan risalelerden hareketle imanla ilgili konular içerisinde “imanda eşitlik” meselesini ve bunun sosyal hayata yansımasını incelenmeyi hedeflemektedir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2022 |
Submission Date | March 8, 2022 |
Acceptance Date | May 10, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 |
Kader Creative Commons Atıf-Gayriticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.