In simple terms, cinema is the art of bringing images to life (sound, movement, etc.). Cinema can be about almost anything from life, or it can present a fictional reality created entirely in the imagination. Cinema presents itself to the viewer with the help of sound, movement, color, space, objects, light and many other visual and auditory elements. Cinema, in which so many elements are intertwined, is, of course, an interdisciplinary art form. The relationship between architecture and cinema has started since the emergence of the art of cinema. The fact that the events in cinema take place in spaces and that architecture is the 'art of creating space' shows the power of the phenomenon of space in both disciplines. Cinema utilizes architecture in the spaces it constructs and presents what it wants to convey to the audience in a spatial context. Scenes take place in spaces and spaces are the main element of architectural design. This unity of cinema and architecture can be achieved not only through spatial elements but also in terms of subject matter. The Fountainhead is a film about an architect who adopts the basic principles of modern architecture and wants to be accepted in society and do his profession for the sake of his own values. In this study, the film was examined in terms of the elements it wanted to reveal, and through this analysis, an attempt was made to question the subjects of 'architecture', 'being an architect', 'conventional – modern architecture' and 'an architect's responsibilities towards himself and society'.
The Fountainhead architecture architecture and cinema being an architecture modern architecture
Sinema, basit bir tanım ile ifade edilecek olursa, görüntülere hayat vererek (ses, hareket, vs.) yansıtma sanatıdır. Sinema, hayatın içinden hemen her şeyi konu edebileceği gibi, tamamen hayal dünyasında yaratılan, kurgusal bir gerçekliği de sunabilir. Sinema, sesin, hareketin, renklerin, mekânların, objelerin, ışığın ve daha birçok görsel ve işitsel ögenin yardımıyla, kendini izleyiciye sunar. Bu kadar fazla ögenin iç içe geçtiği sinema, elbette ki, disiplinlerarası bir sanat dalıdır. Mimarlık ve sinema ilişkisi de, sinema sanatının ortaya çıkışından itibaren başlamıştır. Sinemada filmdeki olayların mekânlar içinde geçmesi ve mimarlığın ‘mekân yaratma sanatı’ olması, her iki disiplinde de mekân olgusunun gücünü gösterir. Sinema, kurguladığı mekânlarda mimariden yararlanır ve aktarmak istediklerini mekânsal bağlamda izleyiciye sunar. Sahneler mekânlarda geçer ve mekânlar mimari tasarımın ana unsurudur. Sinema ve mimarinin bu birlikteliği, sadece mekânsal unsurlar ile değil, konu bakımından da sağlanabilir. The Fountainhead (Hayatın Kaynağı), modern mimarinin temel ilkelerini benimseyen bir mimarın toplum içinde kabul edilmek ve mesleğini kendi değerleri uğruna yapmak istemesini konu alan bir filmdir. Bu çalışmada, film, ortaya koymak istediği unsurlar bakımından incelenmiş ve bu inceleme ile ‘mimarlık’, ‘mimaride etik’, ‘mimar olmak’ ve ‘bir mimarın kendine ve topluma karşı sorumlulukları’ konularında sorgulama yapılmaya çalışılmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Architectural History, Theory and Criticism |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2024 |
Submission Date | November 5, 2024 |
Acceptance Date | December 27, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Volume: 4 Issue: 2 |