David Harvey, Postmodernliğin Durumu adlı eserinde, kentsel yaşam ve şehir planlaması hakkında farklı görüşlere sahip yazarlardan bahseder. Örneğin modernist mimari anlayışı eleştiren Jane Jacobs, kenti kitlesel üretim ve tüketim ağları tarafından yağmalanmış olumsuz bir yapı olarak görürken, postmodern bakış açısına sahip olan Jonathan Raban şehri birbirinden farklı sosyal toplulukların etkileşimine olanak veren bir düzen olarak değerlendirmektedir. J.G. Ballard’ın Türkçe’ye Gökdelen olarak çevrilen High-Rise adlı eseri ve Tahsin Yücel’in Gökdelen romanı, modern kenti toplumsal etkileşime imkân sağlayan bir yapı olarak görmekten çok farklılıkları yok eden, insani ilişkileri engelleyen, bireylerin kendilerine ve dış dünyaya yabancılaşmalarına neden olan bir düzen olarak yansıtmaktadır. Yücel’in distopik eserinde gökdelenler varlıklı insanlara ev sahipliği yaparken, yoksullar aşağıda zor şartlar altında çalışmaktadır. İş bulamayan ve açlıkla mücadele eden “yılkı adamları” ise İstanbul’un dışına giderek dağlara sığınmak zorunda kalmıştır. Ballard’ın distopik romanı da hızla betonlaşan bir dünyada sakinlerine huzur ve mutluluk vaat eden gökdelenlerin aslında insanları nasıl vahşileştirdiğini vurgular. Kitabın ana karakterleri, 1970’lerin Londra’sında, dış dünyayla temas kurmadan tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri gökdelenlerden oluşan lüks bir sitede yaşamaktadır. Görünüşte ütopik bir düzene sahip olan bu sitede gerçekte alt, orta ve üst katlarda oturanlar arasında gün geçtikçe şiddeti artan bir gerilim vardır. Yücel ve Ballard gökdelenler aracılığıyla modernist anlayışla tasarlanmış şehirlerdeki ahlaki çürümeye dikkat çekerler ve kentsel mekânların nasıl fiziksel ve toplumsal sınırlar oluşturabileceğini vurgularlar.
J.G. Ballard Tahsin Yücel Gökdelen Modernist Şehirler Sınırlar Şehir Planlaması
In his critical work The Condition of Postmodernity, David Harvey writes about different viewpoints concerning urban life and city-planning. Jane Jacobs, for instance, criticizes modernist architecture and modern cities overrun by the networks of mass production and consumption. Jonathan Raban, on the other hand, evaluates the modern city positively as a structure that allows the interaction of different social communities. J.G. Ballard’s High-Rise and Tahsin Yücel’s Gökdelen expose the negative aspects of modern cities which wipe out differences to create a homogenous society and which cause alienation of people to each other. In the dystopian novel of Tahsin Yücel, skyscrapers host the wealthy people while the poor living close to the earth try to survive under hard conditions. Those who cannot find jobs and suffer from hunger have no choice other than to leave İstanbul to find food and shelter on the mountains. Ballard’s dystopian novel depicts how the skyscrapers promising happy and cozy atmosphere turn people into wild creatures. The lower, middle, and upper floors of the high-rise building set borders among its dwellers. The skyscrapers of High-Rise and Gökdelen point to the moral decay in contemporary cities and emphasize how urban space can create physical and social borders.
J.G. Ballard Tahsin Yücel High-Rise Modernist Cities Borders Urban Planning
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 6 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 11 Nisan 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 |
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
NOT: DİZİN BİLGİLERİ İÇİN LOGOLARA TIKLAYINIZ.