The question of how sociality is related to the scientific conception of physical reality brings up a philosophical tension between the conception of science as an autonomous enterprise and the conception of science as one of the various cultural products of society. Basically, there have been two approaches in sociology of science to resolve this tension. On the one side, we encounter classical sociology of science, which defends the autonomy of science while denying any constitutive role to sociality in the formation of the content of scientific theories. On the other side, there is social constructionism, which criticizes traditional sociology of science and reduces the content of scientific theories simply to a function of social structures; to something which is caused, produced or realized directly by social phenomena. This paper aims to show that although social constructionism has a point in its critique of the classical conception of science, this point is never formulated and expressed in a sufficient conceptual rigor and clarity. It will be demonstrated that the basic concept of “social construction” as encountered in the key texts from social constructionism is actually an empty concept because it is transcendentally self-contradictory. Consequently, as the paper argues, the emptiness of the concept of construction leads to an inability in making a distinction between real cases of social construction –if there are any- and cases of politically coercive, brute social interference with science.
Öz: Sosyalliğin, fiziksel gerçekliğin bilimsel kavranışı ile nasıl bir ilişki içinde olduğu sorusu, felsefi bir gerilimi de kendisiyle birlikte gündeme getirir. Bu gerilim, epistemic özerkliğe sahip bir etkinlik olarak bilim kavramı ile, toplumun içindeki çeşitli kültürel ürünlerden birisi olarak bilim kavramı arasında belirir. Bilim sosyolojisinde bu gerilimi çözmek için, temel olarak, iki farklı yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bir tarafta, sosyalliğin bilim teorilerinin içeriğinin oluşmasında herhangi bir kurucu rolü olduğu fikrini reddederek bilimin özerkliğini savunan klasik bilim sosyolojisi bulunur. Diğeri tarafta ise, klasik bilim sosyolojisini eleştiren ve bilim teorilerinin içeriğini sosyal yapıların yalnızca bir işlevine indirgeyen sosyal inşacılık akımı karşımıza çıkar. Sosyal inşacılık, teorilerin içeriğini, sosyal fenomenlerce doğrudan doğruya neden olunan, üretilen, gerçekleştirilen bir şey olarak kavrar. Böylelikle sosyal inşacılık, bilimin sosyal karakteri uğruna onun özerkliğinden vazgeçmeyi önerir. Bu makalenin amacı, sosyal inşacılığın klasik bilim anlayışını eleştirmekte haklı bir noktaya parmak basmakla birlikte, bu haklı noktanın hiç bir zaman yeterli kavramsal titizlik ve açıklık ile ortaya konmamış olduğunu göstermektir. Makalede, sosyal inşacılığa ait temel kavram olan “sosyal inşa”nın transandantal olarak kendiyle çelişik olması nedeniyle boş bir kavram olduğu ortaya konmaktadır. Makalenin savladığı üzere, “inşa” kavramının boş olması, gerçek sosyal inşa vakaları (eğer gerçekten böyle bir inşa söz konusu ise) ile bilime politik olarak baskıyla sosyal müdahale etme vakaları arasında bir ayrım yapamamasına neden olmaktadır.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Philosophy |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | March 30, 2022 |
Submission Date | February 19, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 21 Issue: 1 |
e-ISSN: 2645-8950