Kurumsallaşmasıyla modernizmi, düşünüş ve büyük ölçüde yaşayışıyla geleneği sürdüren ülkemizde toplumsal aidiyetlerin çözülüşüne şahit olmaktayız. Modernleşme sürecinde insanlar, modern uygarlığın en büyük kazanımı olarak görülen bireyciliğin sonucu olarak, kimilerine göre insanın kozmik bütünlükten kopması, “Dünyanın büyüsünün çözülmesi” olarak adlandırılan süreçle karşı karşıya kalmışlardır. Toplumsal sistemlerin yerinden çıkarılması, zaman ve mekanın birbirinden ayrılması yani zamanın içinin boşaltılması, insanı ilişkili olduğu dünyadan koparmış ve yapayalnız bırakmıştır. İnsanlar eskiden yaptıkları her işe bir kutsallık atfediyordu. Her iş, “Allah rızası” diye adlandırılan ve üst kozmik bütünlüğe eklemlenmeyi sağlayan mekanizmalarla yürütülüyordu. Kader, tevekkül, rıza kavramları yerini girişimcilik ve risk gibi modernizmin kavramlarına bıraktı. Araçsal aklın öncelik kazanmasıyla toplumdan, kültürden, gelenekten soyutlanan kurumlar insanları “demir bir kafese” koymaktadırlar. Piyasa mekanizmalarıyla yönlendirilen ve önemli bir toplumsal alanı etkileyen ekonomik düzen, Fromm’un deyişiyle insanı pazarlayıcı yönlenmeye mecbur bırakıyor. İnsan pazarda değişim değeri varsa, hatta bu değişim değerini iyi pazarlayabiliyorsa elverişli hayat şartlarına ulaşabilecektir. Bu çalışmada modernizm ve yabancılaşma kavramları eleştirel bir bakış açısıyla ele alınmış ve geleneksellikle ilişkisi tartışılmıştır
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2006 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2006 Cilt: 2006 Sayı: 2 |