Bu çalışma, Cumhuriyet dönemi Türk siyasetinin en önemli tartışma konularından biri olan “bürokratik vesayet” konusu üzerinedir. Çalışma, temel olarak, bürokrat seçkinlerin bu vasi konumunu hangi gerekçelere dayandırdıkları sorusu etrafında şekillenmiştir. Ulaşılan sonuç, 1950’ye kadar tam vesayet ve 1960 sonrasında ise bir yarı vesayet rejimi biçiminde karşımıza çıkan bu yapılanmanın, aydın-bürokratların modernlik algıları ve modernleş(tir)me yöntemlerinin bir uzantısı biçiminde ortaya çıktığıdır. Bürokrasinin, toplumsal hiyerarşideki geleneksel konumunu koruma refleksinin de bu yarı vesayet rejiminin kurulmasında etkili olduğu bu çalışmanın iddialarından bir diğeridir. Cumhuriyet seçkinleri, demokrasiyi, kayıtsız şartsız çağdaşlaşma projesinin bir parçası olarak benimsemiş olmakla birlikte, bunun pratiğe dökülmesini, halkın geleneksel düşünce kalıplarından sıyrılması ve aydınlatılması koşuluna bağlamışlardır. 1946 yılında daha çok dış nedenlerle Türkiye’de çok partili hayata geçilmesi ve siyasetin toplumsal taleplere göre biçimlenmeye başlaması, halkı, henüz siyasetin öznesi olacak konumda görmeyen bürokrat seçkinler açısından temel bir rahatsızlık kaynağı olmuştur. Bürokrat seçkinler bu durumda çözümü, çok partili yarışmacı bir düzen içinde bürokrasinin etkinliğini sürdürmesini sağlayacak karma bir kurumsallaşma örüntüsü yaratmakta bulmuşlardır. 1960 ve 1980 askeri müdahaleleri sonrasında yapılan anayasalarla siyasi iktidar, siyasi seçkinlerle bürokrasi arasında paylaştırılmış ve siyasi seçkinler kurulan bürokratik vesayet mekanizmalarıyla sıkı bir denetim altına alınmıştır
This study addresses the topic of “bureaucratic tutelage”, which is one of
the most important subjects of discussion in Turkish politics of Republican era. It
basically explores the question on what grounds the bureaucratic elite have based
their position of guardianship. The result is that this foundation which was seen as a
regime of full tutelage up to 1950s and semi-tutelage after 1960 appeared as an
extension of intellectual-bureaucrats’ perception of modernity and ways of
modernization. The fact that the instinct of bureaucracy to protect its traditional
position in social hierarchy facilitated the establishment of this semi-tutelage
regime is another argument of this study. Although elite of the Republic
unconditionally embraced democracy as an element of modernization project, they
contended that in order to put it into practice, it is necessary for community to set
aside its traditional way of thinking and be enlightened. Introduction of multi-party
system, mostly due to foreign factors, in 1946, and beginning of a kind of politics
which was much more shaped in accordance with the will of people, were basic
sources of discomfort for bureaucratic elite who were yet to accept the ordinary
people as subjects of politics. The bureaucratic elite then found a solution: to create
an institutionalization of mixed nature which would ensure that effectiveness of
bureaucracy in a multi-party contestant system maintains. Political power, in line with
the constitutions introduced after military coups of 1960 and 1980, was distributed
between the political elite and bureaucracy and the political elite were put under
close supervision by way of bureaucratic tutelage mechanisms.
Other ID | JA62ZG63JA |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 1, 2010 |
Published in Issue | Year 2010 Issue: 19 |
**