Abstract
Prenatal genetik tanı 1960’lardan beri yapılabilmekle birlikte, 1980 sonrasında yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sitogenetik inceleme, bölünebilir hücre ve hücre kültürü gereksinimi, düşük ayrım gücü (<4-5Mb) ve sübjektif değerlendirme gibi dezavantajlara sahiptir. Bu sorunların üstesinden gelme umuduyla prenatal mikrodizin incelemesinin kullanımı yaygınlaşmaya başlamış, ancak kendine has başka sorunlar nedeniyle henüz konvansiyonel sitogenetiğin yerini almamıştır. Yüksek ayrım gücüne sahip olması, objektif bir değerlendirme sunması ve bölünen hücreye gerek duymaması mikrodizinin avantajlarını oluştururken; etkisi tam olarak bilinemeyen değişimleri de saptaması ve buna bağlı olarak parental anksiyeteye yol açabilmesi ise dezavantajları arasında yer almaktadır. Ülkeler arasında prenatal kullanımdaki önceliği değişmekle birlikte hepsinde ortak görüş, ultrasonografide yapısal anomalisi olan fetüslerin ve düşük materyallerinin genetik incelemesinde ilk tercih olduğudur.