Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, temel kaygısı içeride gücünü pekiştirmek ve dışarıda modern olarak tanınmak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, yeni devletlerinin cumhuriyetçi ideallere dayalı bir ulus-devlet olarak devam edeceğini göstermeleri gerekiyordu. 1920’ler ve 1930’larda Türk toplumunda hukuk, toplumsal hayat, kültür ve eğitim alanlarında büyük bir dönüşüm yaşanmıştı. Bu dönüşüme uluslararası düzeyde yeni bir devlet kimliğinin inşa edilmesi eşlik etmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Türk politikacılar, karşılıklı şüpheleri ortadan kaldırmak ve diğer devletlerle ikili ilişkiler kurmak amacıyla öncelikle komşularıyla ilişki kurdular. Türkiye aynı zamanda kolektif güvenlik idealine yaptığı katkılarla uluslararası toplumun aktif bir üyesi haline gelmeyi tercih etmiştir. Bu sayede izolasyondan uzak durmuş ve uzun savaşlara rağmen mağdur ülke rolü oynamayarak da revizyonizmle arasına mesafe koymuştur. Bu makalenin ele aldığı temel araştırma sorusu, Türk siyasetçilerin siyasi hedeflerine ulaşırken, kolektif güvenlik idealini sürdürürken ve statükocu bir duruş sergilerken yeni uluslararası koşullarla nasıl başa çıktıklarıdır. Bu soruya verilen cevap, 1930’larda Cumhuriyet elitinin yeni Cumhuriyet için bir hayatta kalma ve başarı anlatısı oluşturarak, diğer ülkelerle güvene dayalı bir ilişki ağı kurarak ve yeni uluslararası koşullardan kaynaklanan tehditlerle mücadele ederken kendi bütünlüğünü koruyarak ontolojik olarak güvenli bir öz kimlik sürdürdüğü argümanına dayanmaktadır.
After the Liberation War, the founders of the Republic of Türkiye, whose main concern was to consolidate its power at home and to be recognized as modern by others, had to demonstrate that their new state would continue as a nation-state based on republican ideals. There had been a great transformation of law, social life, culture, and education within Turkish society in the 1920s and 1930s. This transformation was accompanied by a new state identity at the international level. After the foundation of the Republic, Turkish policymakers primarily engaged with their neighbors in order to eliminate mutual suspicions and build reciprocal relations with other states. Türkiye also preferred to become an active member of the international society with its contributions to the ideal of collective security. In this way, it avoided isolation and distanced itself from revisionism by not playing the role of a victim country despite long wars. The main research question addressed by this paper is how the Turkish politicians coped with new international circumstances while achieving their political objectives, keeping up with the ideal of collective security and maintaining a status-quoist stance. The answer given to this question draws on the argument that the Republican elite during the 1930s upheld an ontologically secured self-identity by crafting a narrative of survival and success for the new Republic, by forming a web of relations with other countries based on trust, and by preserving its self-integrity while tackling threats emanating from the new international circumstances.
Etik izne gerek yoktur.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | International Relations (Other) |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | October 1, 2025 |
Submission Date | December 15, 2024 |
Acceptance Date | May 27, 2025 |
Published in Issue | Year 2025 Volume: 13 Issue: 2 |